Mahmut Övür

Mahmut Övür

Mail: hygjh@hotmail.com

Altılı Masa’da Yavaş blöfü

Her biri tek tek siyasi çaresizlik içinde olan 6 parti, aylardır toplantı üstüne toplantı yapmalarına rağmen en azından kendi sosyolojilerini umutlandıracak bir çare üretemedi. Ne ortaya koydukları güçlendirilmiş parlamenter sistem ne de siyasi yol haritaları umut verdi. Geriye bir tek adayın kim olacağı kaldı. O da kavgaya yol açtığı için bir türlü belirlenemiyor.
Nihayet bugün sanki o konuda adım atılacakmış gibi bir hava var. Doğrusu bu hava da aldatıcı görünüyor; çünkü son iki-üç gündür ikili görüşmelere, kahvaltılı buluşmalara rağmen siyasi ayak oyunları ve gerilim bitmiş değil.
Tarihin en büyük deprem felaketine rağmen masadaki siyasi oyunlar hiç bitmedi.
İş öyle bir noktaya vardı ki, düne kadar adaylık hesabı dışında kaldığını söyleyen ABB Başkanı Mansur Yavaş bile yeniden piyasaya çıktı:
"Görev olarak kabul edebilirim, böyle bir karar oybirliği ile alınırsa..."
"Bu da nereden çıktı?" demeye kalmadan siyaset kulisleri hareketlendi.
Acaba son görüşmede Akşener,Kılıçdaroğlu'nu ikna mı etti? Doğrusu bu ihtimal zayıf görünüyordu; çünkü Akşener'in Yavaş'ı sevmediği ve İmamoğlu dururken onu tercih etmeyeceği biliniyordu.
Peki, o zaman Yavaş neden böyle bir açıklama yapmıştı?
Tıpkı Bizans gibi Altılı Masa'da da oyun içinde oyun vardı
Siyaset kulislerinde son 48 saatte Yavaş'ın bu çıkışı üzerine o kadar senaryo yazıldı ki şaşıp kalmamak mümkün değildi. Ama en akla yatkını, bu kurgunun bir Kılıçdaroğluyapımı olduğuydu. Anlayacağınız Kılıçdaroğlu, önündeki İmamoğlu engelini hâlâ aşamamıştı. O yüzden de onu dengelemek için devreye Yavaş'ı sokmuştu.
Yani anlayacağınız bu kez Yavaş kartını Kılıçdaroğlu kullanıyordu. Bir anlamda "blöf" çekiyordu. Ancak karşısında Kılıçdaroğlu'nun adaylığını engelleyemediği için kaybedeceğini düşünen bir Akşener vardı ve o blöfü görebilirdi. O zaman ne olacak? Onu da Kılıçdaroğlu düşünsün.
Gördüğünüz gibi karşımızda hâlâ siyasi ayak oyunlarıyla toplumu oyalayan bir masa var ve o masadakiler tarihin en kırılgan noktasında Türkiye'yi yöneteceğini sanıyor. Bu mümkün mü?
Üstelik seçimlere de şunun şurasında -Başkan Erdoğan bir kez daha altını çizdi; seçim 14 Mayıs'ta- 2 ay 14 gün var ve hâlâ ortada bir aday yokken...
Bu tablo bana Macaristan seçimlerinin sonucunu hatırlattı. Tesadüf mü değil mi siz karar verin; Macaristan'da da 6 partili bir ittifak vardı ve o ittifakı ABD ile AB açık açık destekliyordu. Buna rağmen ezici farkla kaybettiler.
Bu merkezler şimdi aynı şeyi Altılı Masa'ya destek vererek yapıyor. Bunun için de aylardır bütün Batı medyasında, tek bir merkezden düğmeye basılmış gibi sabah akşam Başkan Erdoğan ve Türkiye karşıtı haberler çıkıyor. Araya "Türkiye'nin önü açılacak" gibi "havuç" sıkıştırmayı da ihmal etmiyorlar. Neyin karşılığı?
Onu da; Hugo Dixon imzalı Reuters analizinden okuyalım:
"Yeni bir hükümet hem AB hem de ABD ile daha yakın ilişkiler kurmak için iyi bir konumda olacaktır. Demokrasiye olan bağlılıkları, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliklerini onaylamaları da bu yolukolaylaştıracaktır."

İMAMOĞLU ÖZÜR DİLEMELİ
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun adaylıktan vazgeçmediği hatta "seçimlerin ertelenmesini" isteyecek kadar adaylık pazarlığının içinde olduğu biliniyor. Dün İstanbul depremini dert edinen bir çıkış yaptı. İnanılır gibi değil; 4 yıldır deprem için kılını kıpırdatmayan, kentsel dönüşümlere karşı çıkan, deprem bütçesini küçülten biri şimdi İstanbullulardan özür dilemeden, "siyaset üstü" çağrı yapıyor. Samimiyetsizliğin bu kadarına pes doğrusu...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar