Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

BİRAZ TEBESSÜM  - MİZAHIN SİYASETLE DANSI EĞLENCELİDİR

Siyaset  sözlük anlamıyla devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili anlayış olarak kabul edilse de netameli bir konudur. İçinde gizli tehlikeleri barındırır. Ben siyaseti hep karışık ve içinde Ali Cengiz oyunu olan bir ortam olarak düşünmüşümdür.

Hukukçu, cerrah, inşaatçı ve siyasetçi aralarında hangi mesleğin geçmiş daha eski diye tartışıyorlarmış.

Hukukçu: “Allah'ın Adem ile Havva'yı cennetten kovması hukuksal bir akittir” demiş.

Cerrah “Ondan önce Allah Havva'yı Ademin kemiklerinden yarattı. Bu tıbbi bir ameliyat değil mi?" demiş.

İnşaatçı: "Bunlardan önce Allah dünyayı yarattı. Bilindiği gibi dünya, karışık bir uzay ortamında yaratıldı."

Siyasetçi ortaya atılmış: "Peki o karışıklığı kim oluşturdu?"

Siyasetin karmaşıklığı insanları kutuplaştırması karşısında,  ben hep yazılarımda siyasetten uzak doğru, iyi ve güzel konularda bildiklerimi, düşündüklerimi yansıtmak isterim.

Ülkemizde siyaset günlük hayatımızın merkezi haline gelmiştir. Zaman zaman gençler bana “siyasetin hangi cenahında bulunalım?” diye sorarlar.

Onlara Nasreddin Hoca’nın fıkrasını anlatırım. Hocaya “Hocam tabutun hangi tarafında bulunalım” demişler. Hoca: “İçinde bulunmayın da neresinde bulunursanız bulunun” demiş.

Demokratik kültürün tam oluşmadığı yerlerde siyaset yüce idealler için değil maddi menfaatler için yapılır.

Şu Konya- Bozkıra ait yöresel fıkra halkın siyasete bakış açısını karikatürize eder.

“Süleyman isimli şahıs Sarıbaş Bozkır’ın  dağ köylerinden birinde öğretmenlik yapmaktadır. Çalıştığı köyden Boz Ali isminde biri sık sık öğretmenin yanına gider, "Ecevit mutlaka kazanacak" dermiş. Öğretmen Boz Ali’nin  gerçek söylediğini sanıp sigara verirmiş. Bu durum sık tekrarlanınca, köylüler Boz Ali’ye sormuşlar:

-Ali! Sen Demirel’cisin öğretmenle nasıl anlaşıyorsun?

  Boz Ali:
 -Ben öğretmenin bizim partiden olmadığını biliyorum. Ecevit bu köyden çok oy alacak diyorum.”Bir iki sığarasını içiyorum.” Sığara için gidiyorum, demiş.”

Siyaset beraberinde güç tutkusunu körüklüyor. Güç tutkusu ise diktatörlüğü doğuruyor.

Özal’lı yıllarda torun dedesine soruyormuş.

-Dede İsmet İnönü kötü müydü?

-Evet kötüydü evladım. Milli şef dönemi alternatifsiz olduğu için çok keyfi davrandı.

-Menderes dönemi nasıldı?

-Kötüydü iki dönem üst üste iktidar olunca kimseyi takmadı.

-Peki, Özal dönemi nasıl?

Dede düşünmüş düşünmüş:

-Hele bir düşsün onu da söylerim, demiş.

Baskıcı dönemlerde kişiler konuşamaz, onun için eleştiri fıkralarla anlatılır. Hatta fıkra anlatmak bile tehlikeli olur.

1950 yıllarında SSCB de politik içerikli fıkra anlatmak çok riskliymiş.
Bir hapishane hücresinde iki mahkûmlar konuşuyormuş:

-Sen niye buradasın?

-Fıkra anlattım…

-Ya sen?

-Fıkra dinledim.

-Peki siz?

-Bir akşam bir yemekte bulundum. Yenildi içildi. Başladılar fıkra anlatmaya. Eve giderken de aklıma geldi. Şimdi mi rapor ederler, yoksa sabah mı diye. Ama geceden aldılar.

Diktatörler mizahçıları hiç sevmezler. Mizahçı olmak, baskıcı dönemlerde büyük risktir.

Politik fıkralar üreten birini Krusçev’in karşına çıkarmışlar. Krusçev öfkeyle bağırmış:

-Olmadık fıkralar yazıyorsun. Diyelim ki herkes durumundan memnun o zaman ne uyduracaksın?

Fıkra yazarı:
-Ben henüz öyle bir fıkra düşünmedim….demiş.

Zorluklar, baskılar hep dönemde olabilir. İnsan bir şekilde katlanıyor. Ama fıkrasız yaşamak zordur.

Yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar