Sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul edilen, İslam Alemin’de liberalizm ilkelerini kitaplarında bulunduran ilk Müslüman düşünür olan İbn-i Haldun Mukaddime’sinde, bir iktidarın ne zaman yıkılacağından bahsetmiştir.
“Ölçüsüzlük ve israf döneminde, iktidar kendisinden öncekilerin birikimlerini sorumsuzca şatafat ve gösterişe harcar. Bunun yanı sıra en yakınındaki aile efradına da oldukça cömert davranır. Bu yüzden etrafına toplumun en karaktersiz en kötü insanlarını çeker. Bunlara (liyakat sahibi olmadıkları için) altından kalkamayacak görevler yükler, sorumluluklar verir. Tabii (liyakat sahibi olmayan) bu insanlar bu görevlerin altından kalkamazlar; neyin öncelikli neyin sonra yapılması gerektiğini bilmeden karar verirler. Dolayısıyla eski devlet görevlilerinin itirazlarına ve hatta eski dönemin (rejimin) insanlarının tepkisine neden olur. Hatta insanlar ondan (hanedan) nefret etme derecesine gelir.
Bunun sonucunda insanlar ondan uzaklaşır ve onu bir başına bırakırlar. Ardından askerlerinin (taraftarlarının) maaşlarını ve ödeneklerini bile ödeyemez hale gelir. Çünkü onlara dağıtılması gereken paraları kendi işlerine harcar. Kapılarını halka kapatır, insanlardan uzaklaştıkça söz dinlemez olur, etrafına etten duvar örer. En sonunda kendisinden önceki dönemlerde inşa edilmiş bütün eserleri tahrip eder, onları yıkar ve ardından (toplumsal) enkaz bırakır. Bu artık kronik hastalık belirtisidir ve bundan kurtuluş yoktur. İyileşme umudu tükendiği için kendi içine çökerek (iktidar) yıkılır.”
ÇAKMAĞIN SIRRI
Geçmiş zamanda köylünün biri köye bir çakmak getirmiş. Çakmak o kadar kıymetli ki, sağı-solu yakmaması, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş. Köylüleri toplayıp bu ateş aletini kime verelim diye sormuş, köylüler de muhtarı salık vermiş, “İhtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız” demişler. Muhtar çakmağı alınca (ateşin sahibi olarak) saygınlığı giderek artmış, etrafında dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış. Saygı arttıkça muhtarın kibri de büyümüş. Etrafından daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. Ateşi kendine verenin köylülerden biri olduğunu unutmuş. Dalkavukların da tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış. Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen çerçicilerin (seyyar satıcı) ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş. Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş. Oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş;
ÇAKAN BİR KİŞİ OLURSA!
“Sizde çakmak yok mu?” Köylüler; “Var” demişler, “Peki sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?” Köylüler; “Yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?” “Evet, muhtara verdik.” “Eyvah! büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?” “Siz öyle yapmadınız mı?” “Hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik. Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.” “Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız!”Kuvvetler ayrısızlığına, kuvvetler birliğine ne kadar benzeş gösteriyor, değil mi? Yetkinin bir kişide toplanmasının tehlikesine güzel bir örnek….!
ALAGRANGA MI, ALATURKA MI?
Adam yeni bir ev yaptırmaya karar vermiş.
Bir mimara gitmiş, proje konusunda konuşurlarken sıra tuvalete gelince mimar sormuş:
"Tuvaleti nasıl istersiniz? Alaturka mı olsun, alafranga mı?".
“İkisi arasında ne fark var mimar bey?" demiş adam.
Mimar açıklamış:
"Alafranga tuvalet Batılı siyasi liderlere benzer, iki vidasını söktün mü tuvaleti de, modeli de kolayca değiştirirsin “
“Çok enteresan demiş adam, ya alaturka?”
“Adı üstünde“ demiş mimar, alaturka tuvalet de bizim liderler gibidir. Değiştirmek için bütün tuvaleti kırman lazım."
Yorum Yazın