Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

CİNAYETLER, ÖLÜM VE DÜŞÜNCELER

Her gün siyasi cinayetler, kadın cinayetleri, töre cinayetleri ve namus cinayetleri oluyor. Bunlar haberlerde çok trajik bir şekilde yer aldığı gibi sosyal medyayı da işgal ediyor. Böylelikle sağımız solumuz, önümüz arkamız cinayet haberleriyle doluyor. Böyle bir ortamda akıl ve ruh sağlığımızı nasıl koruyacağız?
Cinayetler neden olur? Bunun psikolojik arka planı nedir? Cinayet bir düşünce olarak önce insanın içinde başlar. Nefret ve düşmanlık duygusu cinayetin başlangıcıdır. Sosyal, kültürel ve hukuksal ortam elverişli olunca süreç hızla gelişir, cinayet sonuç olarak ortaya çıkar. Sonuca karşı hepimiz öfkeliyiz. Çünkü hepimiz cinayetin kurbanı olma ihtimalini taşırız. 
Peki günlük hayatımızda cinayeti besleyen nefret ve düşmanlık duygusuna karşılık sevgi ve güven duygularını kendimizde besliyor muyuz ve bunun yaygınlaşması için çaba harcıyor muyuz? Örneğin karanlık nasıl ışığın yokluğu ise nefret ve düşmanlık da sevginin yokluğudur. Işığın olduğu yerde karanlık olur mu olamaz. O halde karanlığa öfkelenerek ışığı oluşturabilir miyiz.? Oluşturamayız ışık için ayrı çaba görmemiz gerek. Kin ve nefret duygularına ve sonuçlarına öfkelenerek onu ortadan kaldırabilir miyiz hayır kaldıramayız sevgi ve güven için başka bir çaba göstermemiz gerekir. 
Cinayet kurbanlarına gösterdiğimiz ilgiyi onlar diriyken gösteremez miyiz? Öldükten sonra ölene şefkat, öldürenlere öfke sadece sonuca karşı tepkidir. Bu tür olayların olmaması için kendimiz ve çevremizde sevgi ve güvenle ilgili neler yaptığımızı sorgulamamız gerekir. Etkisel olmayıp sadece tepkisel olmakla hiçbir sorun çözülmez. Aynı kısır döngü devam eder.
Ağıt kültürü bizde yaygındır. Acaba öleni kutsamak giderayak kendi vicdanımızı rahatlatma çabası mıdır? Nurullah Ataç 1956 yılında defterine şöyle yazmış: 
“Ölürsem yakında, bir dileğim var kalanlardan. Beni sevmeyenlere, beğenmeyenlere karışmam. Onlar gerekli bulurlarsa benim bir değerim olmadığını söylesinler. Ötekilerden benim dileğim: Öldüğümün ertesi günü yazı yazmasınlar benim için. Hani ‘X’ i kaybettik, şöyle yüksekti, böyle değerliydi’ diye ağıtlar yok mu? O sözlerin yalan olduğunu hepimiz biliriz. Tiksinirim o ağıtlardan. Benim için yazı yazmasın değerli bulanlar. İki yıl beklesinler. İki yıl sonra unutmazlarsa beni gene değerli bulurlarsa ilk üzüntü de geçmiş olur, yazsınlar düşündüklerini, ölçüyü aşırmazlar ‘Kaybettik… Yitirdik’ Ölüler arkasından söylenen bu söz tiksindirir beni, ben “kaybolmam”, “yitmem” ölürüm. Öldü desinler.”
Nazım Hikmet’ de “Karıma Mektup” isimli şiirinde şöyle seslenir:
 Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
        yüreğim sersem!"
                          diyorsun.
"Seni asarlarsa
          seni kaybedersem,"
                           diyorsun,
                             "yaşayamam!"

Yaşarsın, karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
en fazla bir yıl sürer
             yirminci asırlarda
                              ölüm acısı.
Nurullah Ataç, ‘beni beğenenler gerçekten samimilerse ölümümden iki sonra yazsınlar değerli olduğumu,’ demiş. Nazım Hikmet’se yirminci asırda ölüm acısın en fazla bir yıl süreceğini söylemiş. Günümüzde ise ölüm bir en fazla iki günlük sosyal medya malzemesidir. Öfkelerimizi, acılarımızı herkesin önünde vitrinlik bir malzeme gibi teşhir ederek, yapılan beğenilere göre sosyal medya hazzı elde etmeye çalışırız. Çünkü ertesi gün yeni sosyal medya hazzı için gündem değişmektedir.
Yazımı Cahit Sıtkı Tarancı’nın Galatasaray Lisesinde öğrenciyken yazdığı bir şiirle bitirmek istiyorum. 
Çıngıraksız, rehbersiz, deve kervanı nasıl
İpekli mallarını kimseye göstermeden
Sonu gelmez, kumlara uzanırsa muttasıl 
Ömrüm öyle esrarlı geçecek ses vermeden
**
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika
Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek
Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka
Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek.
Her ne kadar şair “Yaşayıp öldüğümü kimse bilmeyecek” dese de onun şiirleri gök kubbede ve gönüllerde yaşıyor. 
Eğer yaşadığımız sürede kimseye zarar vermemişsek, kimsenin ahını almamışsak, ya da bunları yapsak bile telafi etmişsek, insanlara faydalı olmuşsak, bizden sonrakilere de faydalı eserler bırakmışsak hayat anlamını bulmuştur. Cümlemiz güzel ise onun tamamlayan son nokta da güzeldir. Hayatımız güzel ise onun son noktası ölüm de güzeldir

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar