Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

EĞİTİM ORTAMLARINDAN ÖĞRENDİKLERİM-2

Bir konuşma ne kadar güzel ve anlamlı olursa olsun, konuşmayla uyumlu olacak dinleyici olmazsa istenen sonuç elde edilemez. Bir divan şairi şöyle der: “Benim sözlerim yağmur damlası gibidir. Bir istiridyenin ağzına düşerse inci olur. Toza toprağa düşerse çamur olur. Sözümü inci yapacak dinleyicidir.” Bundan olsa gerek ki “Dinleyen söyleyenden arif gerek” diye bir atasözümüz var.

İster dinleyici ister konuşmacı olalım, istenen sonuca ulaşmak için bazı hususlara dikkat etmemiz gerekir.

1-Konuşmacı doğaçlama tarzda konuşuyorsa, ana temadan ayrılıp gereksiz ayrıntıların güzergahında dolaşabilir. Bu durum konuşma amacını sekteye uğrattığı gibi dikkatli dinleyici için çok sıkıcı da gelebilir. Zaman zaman Dücane Cündioğlu’nun youtube konuşmalarını izliyorum. Bazen konudan ayrılıyor etimolojik açıklamaların girdabına düşüyor. Etimolojik merakı olanlar için bu keyifli bir konuşma kabul edilebilir. Ama bazı kişiler için konunun temel amacı esas alındığında, sıkıcı ve zaman kaybı olarak algılanabilir.

2-Konunun aydınlığa kavuşması için anlattığınız bir fıkra, hikâye gerek dinleyicinin katı ön yargılarından gerekse bağlamını kurmak için yetersiz muhakeme gücünden dolayı çok yanlış anlamalara yol açabilir. Mevlâna bazı konuları açıklamak için anlattığı hikayelerde cinselliği bir figür olarak kullanmıştır. Ama hikâyenin asıl amacını kavrayamayan kişiler onu erotik hikâye anlatıcısı değerlendirmektedir.

Tur şirketi olan bir arkadaşım, “Zaman zaman yolculukta yarışmalar düzenliyoruz. Yarışma sonunda kazananlara kitap hediye ediyoruz. Senin mizah kitaplarından da alabiliriz. Ama içinde siyaset olmasın. Ahlaka aykırı bir söz bulunmasın. Kültürümüze ters düşmesin. Meslek gruplarını hedef almasın” demişti. Ben de “Size mizah kitabı değil demiryolları yapım tarifesi gibi kitaplar gerek” demiştim.

3-Dinleyici kitlesi kavramları sadece ideolojik anlamlarıyla öğrenmişse sürekli sözlerinizi şerh etmek zorunda kalırsınız. Örneğin siz milliyetçilik dersiniz karşıdaki onu ırkçılık ve faşizm olarak algılar. Sağlık Meslek Lisesinde yeni bir fizik hocası dersimize girmişti. Genel bir konuşma yaptı. “Buradan mezun olunca bu millete hizmet edeceksiniz dedi. Sol görüşlü bir arkadaşımız, teneffüse çıkar çıkmaz. “Vallah bu hoca faşisttir” dedi. Ben “Faşist olduğunu nereden anladın?” diye sorunca, “Niye bu halka hizmet edeceksiniz demiyor da bu millete hizmet edeceksiniz, diyor” dedi.

Konuşmanın bir yerinde yaratıcılık kelimesini kullanırsınız, dini kavramlarla düşünen kişiler sizi hemen Allaha ortak koşmak, müşrik olmakla suçlayabilir. Bu tür durumlarla karşılaştığım olmaktadır. Konuyu açıklarsınız, ama hem konuşmanın akıcılığını kaybolur hem de karşıdaki kişi anlamamakta ısrar edebilir.

4-Konuşmada dinleyiciyi konuşmanın içine çekmek, onu edilgin halden çıkarmak konuşmayı etkili hale getirmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Örneğin sürekli dinleyiciye onların bilmeyeceği sorular yöneltmek, kendilerini kötü hissetmelerine yol açabilecektir. Dinleyiciye söz hakkı vermek bazen konuyu sizin istemediğiniz bir mecraya çekme riski doğurabilir. Bazı kişiler sırf provoke etmek için söz alabilir. Soru sorarken özellikle bir kişiye yönelterek sormak, bilmemesi durumunda onu kötü duruma düşürebilir. Bu nedenle soruyu kişi belirtmeden ortaya atmak en doğrusudur.

5-Eğitim seviyesi homojen ya da birbirine yakın olmayan gruplardan teşekkül ediyorsa konuşma etkinizi tam kestiremezsiniz.

Altan Erbulak’ın bir anısı bize bu konuda ışık tutuyor.

Altan Erbulak, İsmail Dümbüllü’yü izleyerek Tuluat Tiyatrosu hakkında notlar alıyormuş. İlk akşam, oyunda bir sahnede, Dümbüllü’ye soruyorlar “Ne hakla?” Dümbüllü, “35’ ebakla” diyor, seyirci gülmekten kırılıyor.

Erbulak not alıyor. “Anında tepki alabilmek için anında cevap üretmek lazım”

Ertesi gün aynı oyun, aynı sahne, adam soruyor. “Ne hakla?” Dümbüllü “Efemdim?” diyor. Arakasından iki kez “Efendim, Efendim” diyor. Üçüncüde “35’ e bakla” diyor. Seyirci gülmekten kırılıyor.

Altan Erbulak bu konuyu Dümbüllü’ye soruyor. “Üstad, neden birinci gün bir kerede cevap verdiniz de diğer gece üç kere tekrar ettiniz ve aynı tepkiyi aldınız.”

Dümbüllü gülümseyerek açıklıyor. “Birinci gece seyirci canavar gibiydi. Pası atıyorsunuz alıyor. Bu akşamki seyirci biraz anguttu, üç kere tekrar etmeyince anlamıyordu. Bende bundan dolayı üç kere tekrar ettim. Bunun için insanların yüzüne baktım. İnsan yüzü size, bir şeyi kaç kere tekrar edeceğinizi kendisi söyleyecektir.”

Sorun heterojen bir yapı varsa konuşma etkisinin kestirilemeyeceğidir. Yükseliş Kişisel Gelişim Merkezinde bir mizah kursu açmıştım. İçinde ev hanımı da vardı, uçak mühendisi de esnaf da vardı üniversite öğrencisi de. Bir fıkra anlattığınızda bir kısmı gülerken bir kısmı Fransız kalıyor teneffüste açıklamamı istiyordu.

6- Konuşma çok didaktik ise dinleyici sıkılır. Konuşmada gereğinden fazla fıkra, hikâye varsa rahat dinlenir ama vermek istediğiniz ana fikir güme gidebilir. Belli bir oran tutturmak gerek.

Konuyu bir fıkra ile bitirelim.

Köy ilkokulu öğretmeni ile ilgili bir şikâyet üzerine müfettiş görevlendirilmiş. Müfettiş durumdan bilgi almak için önce muhtara uğramış. Öğretmenin nasıl olduğunu sormuş, Muhtar;

-Müfettiş Bey biz öğretmenimizden çok memnunuz. Düğünlerimizde saz çalıyor. Kahveye geliyor bizlerle kâğıt oynuyor, güzel fıkralar anlatıyor. Sohbeti hoş, diyor.

Müfettiş ikinci soruyu soruyor:

-Peki öğretmenliği nasıl?

Muhtar;

-Vallahi müfettiş bey, biz onu okulda hiç görmedik, diyor.

Eğlenceli kişisel gelişim dersleri anlatan bazı kişileri fıkradaki öğretmene benzetirim.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar