Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

HAYATA DOKUNMAK MI HAYATTAN TİKSİNDİRMEK Mİ?

Yazdığımız, konuştuğumuz ya da davrandıklarımızla insan hayatına dokunuyor muyuz? Bunun yolu, bilim, sanat ve erdemden geçer. Hayatımızı doğru, güzel ve iyiliklerle doldurup bunu çevremize yansıtarak daha yaşanılır bir dünya oluşturabiliriz. 
 Polonyalı film yönetmeni ve senaryo yazarı. Krzysztof Kieślowski (1941-1996) Véronique’in İkili Yaşamı adlı film gösterime girdikten sonra, bir kafede otururken yanına bir anne ile kız gelir. Kız yönetmeni bilmektedir. Filmi izlediğini söyler, “Ben birinin iki ruhunun olabileceğini bu filmde öğrendim. Size teşekkür ederim.” 
 Kieślowski, bu durumdan çok hoşnut kalır ve “Bugüne kadar çektiğim bunca sıkıntı, azap, keder belki de bu kızcağızın bunu hissetmesiyle hallolacak mevzuymuş” der.
Sanatla, bilimle, erdemle hayata dokunmak böyle bir şeydir.
Söz ve eylemlerimizle insanların yüreğinde sevgiye, olumlu duygulara, insanlığa dair güvene ilişkin bir etkiye sahip oluyor muyuz? Yoksa iyilik, güzellik ve doğruluğun inşaasında hiçbir rol almayıp kötülükler, çirkinlikler, yanlışlıklar olduğunda sadece öfkeyle tepkisel yanımızı mı gösteriyoruz? Tepkisel olmak, öfkeli olmak, hasım olmak, düşmanca davranmak bilgiye, akla, erdeme ilişkin değildir. Herkesin yapabileceği bir tutumdur. Hiçbir sorunun çözümüne katkı sağlamaz.
**
Türkiye neredeyse bir haftadır 6 yaşında gelin edilen ve cinsel istismara uğrayan kişinin olayını tartışıyor. Tartışıyor demek hafif oldu. Bu mesele siyasi bir kavganın merkezine oturdu. Olay insanlığımızı sorgulatacak derecede vahimdir. Bu duruma karşı yaklaşımımızda bir o kadar daha vahimdir. Bu olaylar ülkemizde ne ilktir ne de son olacaktır. Çünkü olaya yaklaşım tarzımız sebep sonuç ilişkisi kurarak bundan sonraki olaylarda sebepleri ortadan kaldırmak suretiyle çözme kavuşturmak üzerine değildir. 
Burada tartışmaların odağında yer alan tarikat, cemaat konusu da duygusal tepkilerle değerlendirilmektedir. Benim okumalarıma göre, Osmanlının gelişme dönemlerinde tarikat cemaat, tekke ve zaviye gibi kuruluşlar okul dışı kalan geniş kitlenin eğitilmesi amacıyla oluşturulmuştur. Bir çeşit yaygın eğitim kuruluşlarıdır. Nizamnamesi vardır. Şeyhülislamlık nizannameye göre buraları denetlemektedir. Üç önemli unsura dikkat edilmektedir. Bu kuruluşların başında bulunan kişinin yeterince dini bilgisi bulunacaktır. Bu kişinin geçimini sağlayacak bir mesleği olacak, geçimini dinden sağlamayacaktır. Buralara gelen kişilere mutlaka bir meslek öğretilecektir.  Buralar hiçbir şekilde suçlu barındırmayacaktır. Bu üç ilkeye göre de denetimler olmaktadır. Osmanlının gelişme döneminde çok faydalı işlevleri olmuştur. Ancak gerileme döneminde denetim yapılamamış, buralar mesleği olmayan, dinden geçinmek isteyen, hatta suçlu insanların mekânı haline gelmiş. Bu müesseseler o kadar çürümüş, kokuşmuş ki tek çare olarak kapatılmak zorunda kalınmıştır. Ancak mevcut potansiyel ortadan kalkmamıştır. Daha önce nizannameye bağlı denetlenen bu kuruluşlar denetimsiz bir şekilde varlıklarını devam ettirmişlerdir. Yönetimin oy çokluğuyla belirlendiği bir düzende hiçbir siyasi parti bu yapıların üzerine gitmediği gibi buralardan oy devşirebilmek için her zaman destek olmuşlardır. 
Maksadım bu alanda bir polemik oluşturmak değildir. Ama bu devletin, bu toplumun tarihten gelen ve hayatımızı olumsuz yönde etkileyen bu konuyu aklı selimle çözmesi gerekir. Yoksa yaşadığımız müddetçe bu haberleri hep duyacağız. Hep kavga edeceğiz. Hiçbir zaman çözemeyeceğiz.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar