Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

İNSANLIĞI NASIL BİR GELECEK BEKLİYOR?

Korona virüs salgını hızını kesmeden devam ediyor. İnsanlık bu zamana kadar çok farklı  salgınlarla karşılaşmış ama dünya değişiyor, insan değişiyor, virüs değişiyor. Dolayısıyla şu an ki yaşadığımız salgın diğerlerine benzemiyor. Bu nedenle sürecin içindeyken henüz sonucun nasıl olacağını tam kestiremiyoruz. Salgın bittikten sonra hem sonucu görme imkânımız hem de süreçteki halimizi anlama imkanına sahip olacağız.
Belirsizlik insanlarda kaygı oluşturur. Belirsizlik risk demektir, Risk ise içinde tehlikeler barındıran, bu tehlikelerle nasıl baş edeceğimizi tam bilemediğimiz bir durumdur.  Onun için uçurumun kenarında yürüyormuş hissiyle yaşamaktayız.
Öncelikle virüs salgınına bir anlam vermekte zorlanıyoruz. Yaşadığımız bu duruma dini açıdan bakanlar bunu bize Allah’ın bir imtihanı ve insanlığın günaha batması nedeniyle bir cezalandırması olarak görüyor. Pozitif bilim açısından bakanlar ise kapitalizmin ve onun bir yan etkisi olarak aşırı tüketim ile çevreyi tahrip etmemizin sonucu olduğunu ileri sürüyorlar.
Bu bakış açılarına göre dini açıdan bakanlar, bu imtihanı kazanmamız için Allah’a daha iyi bir kul olmamızı önerirken, pozitif bilim açısından bakanlar bunun bir tehdit olduğunu ama fırsata çevirmemizin de mümkün olduğunu ifade ediyorlar. Bunu fırsata çevirmek için insanlığın birbirine daha çok muhtaç olduğu, bu nedenle farklılıkları hoş görerek insani bir dayanışmaya, topyekûn bir iş birliğine, doğruluk ve iyilik ekseninde yeni bir başlangıç yapmaya mecbur olduğumuzu söylüyorlar. Böylelikle kaybettiğimiz vicdan, merhamet, empati, saygı ve ahlak konusunda insanın yeniden özüne dönebileceğini bir varsayım olarak belirtiyorlar.
Diğer yandan çok karamsar senaryo yazanlar da var. Virüsün sağlığımıza verdiği hasardan daha büyük ekonomik krizler yaşanacağını ve bu günleri mumla arayabileceğimizi söyleyenler de var. 
Hayatımız belirginlik ve belirsizlik arasında sarkaç gibidir. Sürekli belirgin olsa hayat oldukça sıkıcı, monoton, rutin olurdu. Böyle bir hayatı istemeyiz. Sürekli belirsiz olsa bu da bizi endişeye, kaygıya süreklerdi. Bu ikisi arasında yaşamamız hayatın cazibesini oluşturuyor. Tıpkı aşk ve evlilik gibi. Aşk; içinde heyecan, belirsizlik serüven barındırırken, evlilik; huzur, güven ve rutinlik barındırır. İnsan birine sahip olunca diğerini istemeye başlar.
Hayat çok değişkendir. Sık sık belirsiz alana gireriz. Paul Coelho “Tam bütün cevapları bulduğunu düşünürsün, sorular değişir.” Der. Önemli olan bu değişikliğe ayak uydurabilmektir. İnsanoğlunun en büyük özelliklerinden biri de adaptasyonel bir varlık olmasıdır. İnsanın değişkenliklere uyum sağlama kapasitesi ve çözüm üretme potansiyeli nedeniyle her sorunun üstesinden gelme gücüne sahiptir. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Peki bu virüs bize bir felaket mi yoksa felaket görüntüsünün arkasında bir fırsat mı yaşatacak. Virüsün bize şans veya felaket vermesi söz konusu değildir. Daha doğrusu bu anlamları biz ona yüklüyoruz. William Ward’in bir sözü var. Karamsar, rüzgârdan şikâyet eder. İyimser, rüzgârın değişmesini bekler. Gerçekçi rüzgâra göre yelkenlerini ayarlar.
Bu salgın henüz sonuçlanmadığından durum tespiti yapamıyoruz. Durum tespiti yapılmadan hedef tespiti de yapılamıyor. Virüs eski düzenimizi bozdu. Ama yeni durum henüz bir mecraya oturmadı. İnsanlığın  fetret dönemi gibi bir durum yaşıyoruz. Önümüzü tam göremediğimiz için ani kararlar vermeden hızımızı yavaşlatıp sürecin olgunlaşarak bitmesini bekleyeceğiz. Bu sürecin hızlı bitmesi için aşı ve ilaçlar bir umut olarak önümüzde durmaktadır.
Süreç böyle devam ederken distopik senaryolardan ziyade ütopik hikayelere ihtiyacımız var. Dünya gemisindeki yaşayan aynı dertlerin, aynı kaderin insanları olduğumuzun farkına vararak, gelecek için güzel bir hikaye oluşturmamız gerek. Bu tamamen biz insanlara bağlı bir şey. Virüs bize ne ders verir, ne şans ne felaket verir. Biz bu virüs gerçeğini kabul ederek ve onu aşarak daha güzel bir dünya inşa edebiliriz.
Yazımı bir fıkra ile bitirmek istiyorum.
Hayatında mutlu olmayı başaramayan biri, bilge bir adama sorar:
-Hayatın bana azami mutluluğu vermesi için ne yapmalıyım?
Bilge adam gülümser, sonra yavaş yavaş anlatır:
-Sizin bu sorunuz bana, bir ineği olan köylüyü hatırlattı. Bir gün biri bu köylüye sordu: 
-İneğin günde ne kadar süt veriyor? Köylü şu cevabı verdi: "Benim ineğim hiç süt vermez. Sütü ondan almanız gerekir."
Velhasıl virüsten bir şey beklemeyelim. O bize şans veya fırsat vermez, vermeyecek de.  İnsan olarak bizim ondan ders alıp bu şansı ve fırsatı oluşturmamız gerekiyor.
**
(Yazı uzun oldu. Kısa kesemedim. Okunurluğu çok düşecek.  Okuyanlara selam olsun.)

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar