Okan Müderrisoğlu

Okan Müderrisoğlu

Mail: dfdgdgd@hotmail.com

İran, İsrail... Madalyonun iki yüzü!

Savaş arenası İslâm coğrafyası. Ölen Müslüman. Bölünen Müslüman! Bölenleri söylemeye zaten gerek yok. Gazze'deki soykırıma kayıtsız kalan, İsrail'in katliamlarına halâ silah sağlayan medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarlar!
İran-İsrail ekseninde cereyan eden, küresel aktörlerin yanı sıra vekalet savaşı odaklarının da dahil olduğu çatışma dizisinde maalesef bedeli ödeyenler yine masum siviller, yine çaresiz Müslümanlar!
İsrail'in, İran'ın Şam Konsolosluğu'nu hedef alan saldırısı ve İran'ın misillemesi ile tırmanan gerilim henüz yatışmış değil. Karşılıklı sert beyanlarla ivmelenen süreç, bölgemizi daha büyük şiddet sarmalına itebilir. Bölge dışı güçlerin kurguları da savaşın yayılma riskini artırabilir. Toplumlarda oluşacak öfke ve adaletsizlik duygusu ise sosyo-ekonomik maliyetlerle birleşerek tüm dünyayı etkisi altına alacak radikalleşme ve ayrışmaya yol açabilir!
İsrail'in, Filistin'i bitirme ve Gazzelileri sürgün etme planı Ortadoğu'daki istikrarsızlığın ana nedeni olmayı sürdürüyor. Siyonist yönetim, İran'la yaşamakta olduğu problemleri, Gazze gerçeklerini perdeleme için kullanıyor. İran ise (Saddam'dan sonra) doğrudan İsrail topraklarını hedef alan saldırısı ile İslâm dünyasında farklı bir konuma oturmaya çalışıyor!
Esasen, Gazze konusu birçok ülke için sadece "diplomatik bir gündem malzemesi!" olmaktan ibaret. Başından beri kalıcı ateşkesi savunan, kesintisiz insani yardım için uğraşan, iki devletli çözüm için mücadele veren, sadece Filistinli masumları düşünen, Kudüs'ün mahremiyetini koruma gayreti gösteren tek bir ülke ve hesapsız tek bir lider var. Türkiye ve Tayyip Erdoğan!

***

Kurallı global sistemin iflâs ettiği, uluslararası kuruluşların yetersiz kaldığı kaotik küresel ortamda, özellikle savunma alanında kendi kendine yeterlilik son derece önem kazanıyor. Seyir füzelerine, sürü drone teknolojisine dayanan yeni savaş konsepti, güvenlik önceliklerinin belli başlı ülkeler için yeniden ele alınmasını zorunlu kılıyor. Kuzey Suriye, kuzey Irak ve Karabağ'da İHA ve SİHA kabiliyetinin harp sahasına uyarlanmasında Türkiye'nin gösterdiği başarı artık örnek alınıyor. Hibrit savaş yöntemlerinin sıkça kullanıldığı günümüz koşullarında sürdürülebilir yerli savunma sanayii, caydırıcı askeri güç, ülkelerin geleceğinin bel kemiğini oluşturuyor.
Bugün Gazze için "Bize ne?" diyenler, jeopolitik, jeostratejik ve hatta teo-politik (dini temalı) dinamiklerin, ülkeleri ve halkları nasıl önüne katıp sürükleyebildiğini geç de olsa fark ediyor. Kurulan denkleme etki edemeyen ülkeler küresel ligde hızla küme düşerken, milli bağışıklığı sağlam olan ülkeler ayakta kalmayı başarıyor!

***

Bu vesile ile İranİsrail bağlamında birkaç hususa değinmekte de fayda var...
 İran ve İsrail ne kadar zıt kutuplarda durursa dursun, aslında bir madalyonun iki yüzü gibi adeta birbirini tamamlıyor. Yani birbirini besleyip, zinde tutuyor.
 Mezhep temelli dış politikayı varlık sebebi gören İran, hali hazırdaki tutumu ve kullandığı araçlarla Türkiye için istikrar vadetmediği gibi ehli sünnet çizgisine bakışıyla da soru işaretleri yaratıyor.
 Terör örgütü PKK'nın bir kolu olan PJAK'ın İran'da tutunabilmesi, duruma göre Türkiye'nin güvenlik ve huzuruna karşı koz olarak elde tutulması da bu ülkeye dönük kuşkuları pekiştiriyor.
 Azerbaycan'da Zengezur Koridoru'na, Irak'ta Kalkınma Yolu Projesi'ne karşı takındığı engelleyici tutum da uzun vadeli ilişkileri temelden sarsıyor.
Elbette... Her ülke, kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder. Ancak izlenen politik yolun agresifliği ile dost ve kardeş ülkelere dönük hesapları halisane sonuçlar vermiyorsa orada durup düşünülmesi gerekiyor!

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar