Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

KEYİFLİ MİYİZ, MUTLU MUYUZ, NEŞELİ MİYİZ?

Çoğu zaman farkında olmadan birbirinin yerine kullandığımız kelimeler farklı anlamlar taşır. Duygularımızın kelime olarak anlamını tam bilmiyorsak, duygumuzun ne olduğunu bilmediğimiz gibi başkalarına da anlatamayız.

Kelimelerin bir sözlük anlamı vardır. Sözlük anlamı genel kabul gören, objektif anlamıdır. Kelimelerin objektif anlamlarına ilaveten düşünürler ona yeni anlam yükler veya bağlantılarını değiştirerek onu zenginleştirirler. Kelimelerin zenginleşen yeni anlamları düşünce dünyamızın ufkunu genişletir.

Keyif almak deyimini mutluluk, neşelenmek kelimeleriyle aynı anlamda kullandığımız çok olmuştur. Oysa bunlar ikame kelimeler değildir. Birbirinden çok farklı anlamları vardır.

Keyif kelimesini istek, zevk, canlılık, tasasızlık anlamında kullanırız. Zevki ise hoş duygu, haz anlamında, haz ise doygunluk veren coşku anlamında kullanırız.

Keyif, zevk, haz kelimeleri deyimlerde farklılaşsa da aynı anlamda kullanırız. Bu kelimelerden genelde kastımız bedensel hazlarla ilgilidir. “Keyif eşekte olur” diye bir atasözümüz vardır. Ruhsal zenginliği bilmeyenler için eşek olmanın keyif yönünden ciddi bir cazibesi vardır.

Bu yazıda zevk, haz, keyif kelimelerini bedensel rahatlık ve coşku veren durumlar anlamında kullanıyorum.

Keyif veya zevk, bedensel bir organla hissedilir. Örneğin bir yemek yersiniz onun tadını dilinizde, damağınızda hissedersiniz. Aşksız, sevgisiz cinsel yaklaşımda sadece ten zevki verir. Hayvanlarda olduğu fizyolojik rahatlama sağlar.

Diğer yandan keyif ve zevkin etkisi sürelidir. Yemekten kalktığında damak hazzı biter. Yataktan kalktığında cinsel haz biter. Bunu devamlı kılabilmek için ancak Roma kralları gibi sürekli yemek yeyip sonra bir tüyle boğazı gıcıklandırmak suretiyle kusarak yeniden yemeye başlamak gerekir. Cinsel haz için ise Padişahlar gibi sürekli afrodizyak macunlar yiyerek yürüyen bir penise dönüşmek gerekir.

Bedensel keyif ve hazları bazı filozoflar adi zevkler olarak tasnif etmişlerdir. Kişinin duygulu, mantıklı akıllı olmasını sağlayan orta ve üst beyin gelişmemişse arka beyin çok öne çıkar. Yani hayvansı sürüngen beyin. Sürüngen beynin ise temel güdüleri yeme içme, üreme ve tehlikelerden kaçmadır.

Bedensel keyif ve hazlar abartıldığında sağlık tehlikeye girer. Çünkü bedenin sınırları ve kapasitesi vardır. Hatta halk arasında bu sınırı zorlayanlara “Saman senin değilse samanlık da mı senin değil” diyerek fazla yemenin zararları ifade edilir. Yeme içme ve cinsellik abartıldığında beden iflas eder.

Mutluluk TDK sözlüğünde, “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (I), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlanmıştır.

Mutluluk zevk ve keyfin tersine herhangi bir organla hissetmediğimiz ruhsal hazlardır. Örneğin sevgi, bilgelik, erdem ve ilahi aşk gibi. Bu duygularla kendimizi hayatla, insanlarla dünya ile barışık hissederiz. Bu duyguların coşkusunu bedensel bir organa yüklemeyiz. Gönül, yürek, ruh ve iç dünya gibi kavramlarla ifade ederiz

Mutluluk ruhsal olduğu için bir sınırı ve kapasitesi söz konusu değildir. Sevgide, erdemde ilahi aşkta ilerlediğimiz kadar ilerleriz. Bedensel ya da ruhsal bir arızaya yol açmaz bu. Hatta ilerledikçe ruhsal zenginliğimiz, insan kalitemiz artar.

Mutluluk bir keyif ve zevk gibi süreli değildir. İçimizde sürekli akan bir nehir gibidir o. Bu nedenle bitecek kaygısı yaşamayız. O coşku kendi kendini sürekli artarak şarj eder. Hayata anlam yükler, onu güzel ve sevimli hale getirir.

Mutluluğu başkalarına vererek onu çoğaltırız. Bu nedenle mutluluk paylaşmayı fedakarlığı vermeyi içinde barındırır. Oysa zevk ve keyif insanı daha bencil ve acımasız yapar. Çünkü ne kadar zevk ve keyif aracı varsa o kadar onların bedene sağlayacağı keyif ve zevk vardır. Onu başkalarına verirsek, keyif ve zevkin katsayısını azaltmış oluruz.Ruhsal zenginlikten yoksun keyif ve zevk sahibi malını her zaman daha da çoğaltmak ister. Bu uğurda merhametsizleşir, diğer insanları sömürür.

Aslında zevk ve keyif ile mutluluğu birbirine karıştırıyoruz. Bize reklamlarla telkin ve tavsiye edilen anlık hazları mutluluk sanıyoruz. Anlık hazlar bizi tatminsiz bir tüketime sürüklüyor. Mutluluk adına hayal kırıklıkları yaşıyoruz. Batıda her türlü maddi imkana rağmen intiharın çoğalması, “refahın bunalımı” denilen mutluluğu zevk ve hazlarda aramaktan kaynaklanan bir durumdur.

Neşe ise TDK sözlüğünde ise “Mutlu olmaktan doğan ve dışa vurulan sevinç, şetaret” olarak tanımlanmıştır.

Neşe aslında zevk ve mutluluk arasında yer alan bir duygu halidir. Hem zihinsel hem de bedensel bir cephesi vardır. Uzun ve iyi bir öğrencilik sonunda başarılı bir mezuniyet diploması almak bizi hem zihinsel olarak hem de bedensel olarak rahatlatır. Neşeli olunca güleriz, şakalar, espriler yaparız. Ama neşe de zevk ve keyif gibi uzun ömürlü değildir.

Hayatımızda sadece bu seçeneklerden birini kullanacak değiliz. Dengeli olduğunda, meşru olduğunda zevk ve keyif hayatımızı güzel ve sevimli hale getirir. Hayatımızı idame ettirmemiz için yeme, içme ve üreme zaten doğal olarak yaptığımız bir şeydir. Bunu hayvansı bir güdüyle değil estetize edilmiş sosyal bir meşruiyet içinde yapmamız hayatı güzel kılar.

Okumak, düşünmek, iç özgürlüğümüzü oluşturmak, insanlara hayata, dünyaya barış, dostluk ve sevgi ile bakabilmek, şükredebilmek, kıskançlıktan hasetten içimizi temizlemek, irademizle oluşmayan önleyeceğimiz şeylere rıza gösterebilmek bizi mutlu yapar.Mutluluk bir ruhsal yükseliştir.

Hayatımızı neşeli kılacak gayretlerimiz de her zaman olmalıdır. Unutulmamalıdır ki hayatta elde ettiğimiz ödüller bir bedel karşılığındadır. Hak edilmeden elde edilen ödül ve neşenin ağır faturalarıyla karşılaşabiliriz.

Mutluluğumuzu, neşemizi reklamlarla bize dayatılan ‘tükettiğimiz kadar mutlu, neşeli ve kaliteli bir insan olacağımız’ düşüncesine kurban etmemeliyiz. Ticari bir sistemde hiç bir zaman yer alamayacak yetim bir çocuğu sevindirmek ya da muhtaç bir insana yardım etmek kadar insanı ne mutlu edebilir.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar