Fuat Uğur

Fuat Uğur

Mail: Fugur1864@gmail.com

Kılıçdaroğlu “Hatay’da ne işimiz var” der miydi?

Burnumuzun dibinde terör devleti kurmak için bizi doğrudan ve dolaylı tehdit eden, silahla ve uçakla eğitip donattığı, âdeta cephaneliğe dönüştürdüğü Yunanistan’ı üzerimize karşı savaşa kışkırtan ve Esad ile yeniden ilişkinin yolunu açarak mülteci sorununu çözmeye çalışan Türkiye’yi sürekli tehdit eden ABD, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun en yakın müttefiki. 

Aynı Kılıçdaroğlu, ülkemize Patriot satmama kararı alan ABD ve Batı ülkelerine karşılık S-400 veren, F-35 programından Türkiye’yi çıkarıp 1,5 milyar dolarımızın üzerine çöken ABD gibi yapmak yerine Karabağ ve Suriye’de yanımızda durup, Akkuyu nükleer santralini inşa eden, bunun için ülkemize 15 milyar dolar sokan Rusya’ya karşı bir düşmanlık dili geliştiriyor.

Kemal Kılıçdaroğlu geçen gece Habertürk televizyonunda “Gittiler S-400’leri aldılar. Kime karşı kullanacaksınız NATO ittifakı içinde? Suriye’ye karşı mı kullanacaksınız? İran’a karşı mı? Bu sorunun cevabını alabilmiş değiliz” dedikten iki gün sonra Yunanistan Rusya’dan satın alıp Girit’te konuşlandırdığı S-300’lerle Türk F-16’larının radarlarına kilit attı. Bu taciz, uluslararası hukukta “düşmanca hareket” olarak niteleniyor ve kritik zamanlarda savaş sebebi bile olabiliyor.

S-400’ler nedeniyle bize sürekli tehdit yağdıran ABD sessizliğe gömüldü Yunanistan’ın bu pervasız saldırganlığı karşısında. Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun da sesini duyamadık çünkü kendisi âdeta ABD’nin Türkiye acentesi gibi çalışmakta. Bu yüzden, yine aynı televizyonda yaptığı konuşmada Türkiye ile Rusya arasında geçmişte yaşanan sorunları öne çıkararak iki ülke arasında çok iyi seviyede ilerleyen ilişkileri hedef aldı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in aracılığıyla Esad ile devam eden normalleşme süreci de Kılıçdaroğlu’nun hedefindeydi.

Kısaca Ankara’nın Şam ile ilişkilerinin belli bir seviyeye ulaşmasının ardından bir CİSİM’in yavaş yavaş ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde kurmaya çalıştığı terör devletinin üzerine doğru yaklaşmakta olduğunu anlayan ABD tüm kozlarını kullanıyor. O kozlardan biri Yunanistan’ı üzerimize karşı havlatması, diğeri de içimizdeki acentesi Kemal Kılıçdaroğlu vasıtasıyla da bu normalleşmeyi itibarsızlaştırmaya çalışması.

Kemal Kılıçdaroğlu’nu Rusya düşmanı yapan sebep kişisel görüşleri değil. Kendisinin bir politik ve ideolojik görüşü yok. Dikte edilenleri uygulamakla görevli olduğu ayan beyan belli olmakta. Tahran zirvesinde Rusya, İran ve Türkiye’nin “ABD Suriye topraklarından çıkmalıdır” kararını almaları Kemal beydeki sıkıntının esas kaynağı. Bu kararın arka planında YPG terör devletinin kurulmasına izin verilmeyeceği konusunda üç ülke arasında bir mutabakata varılmış olması var. Yani CHP’nin masadaki görünmez müttefiki HDP’nin silahlı kolu Suriye PKK’sı olan YPG’den söz ediyoruz.

CHP, Genel Başkanının liderliğinde artık ülkemizde safları netleştirme konusunda çok ciddi adımlar atmakta. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı bir eski televizyoncuya Kandil güzellemeleri belgeseli çektirirken, Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun 800 şehit verdiğimiz hendek operasyonlarında askerimize kurşun sıkarken öldürülen teröristin bir kutu içinde kemiklerini taşıyan babasının fotoğrafını paylaşarak “Ahh, ah” diye iç çekmesi gibi gelişmeler hep bu saflaşmanın birer yansıması.

Demem o ki bu “dış politika”nın içeriyle yakından alakası var.

Kılıçdaroğlu biliyorsunuz daha önce 7 kez evet dediği Suriye’nin kuzeyindeki operasyonlar için hazırlanan tezkereye de hayır oyu verdirmiş, gerekçe olarak da herkesin aklıyla alay edercesine tezkere metninde yabancı askerlerin Türk topraklarından geçişine dair bir maddenin bulunmasını göstermişti. Oysa tezkere metnine o madde, daha önce terör örgütü DEAŞ’a ve örgütün elebaşı Bağdadi’ye yönelik operasyonlar için gerekli olması nedeniyle eklenmiş, o zaman Kılıçdaroğlu ses çıkarmamıştı. Çünkü patronlarıyla çıkarları uyuşmaktaydı. Ama şimdi anlaşılan diğer terör örgütü olan Suriye PKK’sı YPG’ye yönelik operasyonlar için izin çıkmamış görünmekte.

Bugün “Esad ile görüşürüm ve tüm mültecileri gönderirim” diyen ondan 15 gün önce “Suriye’de rejim değişene kadar BM Barış Gücü konuşlansın” dediğini de unutuyor.

Aslında unutmuyor. Bu durum onun ABD’nin bölgesel çıkarları doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politik hedeflerini siyaseten vurmak doğrultusunda görev üstlenmiş olduğunu ortaya koyuyor. CHP Genel Başkanı ve masa arkadaşı Meral Akşener hatırlayacaksınız Rusya-Ukrayna savaşı konusunda da ABD ile aynı dili kullanıp Rusya’ya yaptırım uygulamamızı istemişlerdi. Amaçları Türkiye’yi aynı Avrupa gibi Rusya için düşman ülke statüsüne sokmak, gaz vanalarının kısılması sonucu bir de bu sorunla boğuşmamızı sağlayarak iktidar hedeflerine daha kolay ulaşmaktı.

Kuşkusuz Rusya da sonuçta bir süper güç. Orta Doğu ve bulunduğumuz coğrafyada yıllar itibarıyla epey canımızı yakan bir ülke ama son 4-5 yıldır yürüttüğümüz iyi ilişkinin tüm meyvelerini topladığımız da bir başka gerçek. Bu ilişki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki haftalarda Semerkand’da toplanacak Şanghay Zirvesine katılımıyla taçlanacak.

Kılıçdaroğlu artık altına kaçıran bir ABD başkanının yönettiği ABD’nin acentesi olmayı kendisine yakıştırıyorsa Türkiye Cumhuriyeti devleti kendisinin bu yeni görevini tescil etmekle kalmaz, kayıt altına da alır.

Kemal Kılıçdaroğlu bu kafayla 1937-38’de yaşasaydı, bugün Suriyeli mültecilerin en çok ikamet ettikleri şehirlerden biri olan Hatay’ın Suriye’den alınmasına karşı çıkar “Ne işimiz var Hatay’da, komşu ülkenin toprağı alınır mı?” diyebilirdi.

O zamanki kılavuzu ya Fransa ya da İngiltere olurdu şüphesiz.

Gidişatı bunu gösteriyor...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar