Mahmut Övür

Mahmut Övür

Mail: hygjh@hotmail.com

Kılıçdaroğlu helalleşmede samimi mi?

Siyasi tarihimizde değişip değişmeyeceği en çok tartışılan parti CHP'ydi. Tartışılıyordu, çünkü milli mücadeleyi yönetmesine ve cumhuriyeti kurmasına rağmen dindarlardan Kürtlere, milliyetçilerden Alevilere, azınlıklardan sıradan halka, "milletin" büyük çoğunluğuyla problemi vardı. Bagajı doluydu... Bu nedenle halk iradesinin devreye girdiği 1950'den sonra tek başına iktidar yüzü görmedi.
Onun bu makûs talihini değiştirmek için bugüne kadar çok adım atıldı. İlki 12 Ocak 1959 kurultayındaki "İlk Hedefler Beyannamesi"ydi. Orada "kendini yenileme" adına bugün bile CHP'nin dilinden düşürmediği "demokrasi, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü" gibi birçok alanda topluma sözler verildi.
Ancak CHP'nin 1960 askeri darbesini desteklemesiyle o sözlerin hepsi havada kaldı.
Halk ile CHP arasındaki güven sorunu bitmedi. Sonra İsmet Paşa'yla başlayan, Bülent Ecevit'le hayata geçirilen "ortanın solu" açılımı geldi. O da yetmedi, CHP değişiyor gibi görünse de değişemiyordu. Ecevit bile bırakıp gitti.
90'lı yıllarda bu değişim ihtiyacı daha afili bir yaklaşımla kamuoyuna sunuldu: "Anadolu solu..."
O da, CHP 28 Şubat postmodern darbenin sivil ayağı olunca tutmadı. AK Parti iktidarı döneminde de aynı rolü sürdürdü ve kendi ilkelerinin 21'inci yüzyıl sürümünü bir türlü üretemedi.
Üretemeyince de 2010'da ABD-FETÖ işbirliğiyle kaset komplosu devreye sokuldu ve CHP daha "kullanışlı" hale getirildi.
Artık CHP sahnesi Kemal Kılıçdaroğlu'nundu.
Kısa süre de olsa muhalefet cephesi "Gandi" rüzgârı ve "Che Guevara" dalgasıyla umutlanmıştı. Bunun işe yaramadığını da 2011 seçimlerinde gördük.
Ortada siyasi bir hazırlık olmadığı için CHP değişmemiş, "değişiyor" gibi yapmıştı.
Asıl vahim olansa bu değişimin arkasındaki kirli yapı FETÖ'ye CHP'nin teslim olmasıydı.

CHP'Yİ NASIL DEĞİŞTİRDİ?
Geriye dönüp bakın, sadece 17-25 Aralık yargı darbesinden sonra değil 2012'den itibaren, Ergenekon ve Balyoz davaları sürerken CHP yönetimi ile FETÖ'cüler arasında "özel" bir bağ kurulmuştu. Daha o günlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, aynen şöyle diyordu:
"Yargıda cemaat var diyemem." Bu ilişki o günden sonra hiç sekteye uğramadan sürdü. Artık klasik CHP yok, FETÖ sever yeni CHP vardı. Kılıçdaroğlu, yeni bir anayasa yapmaya ve çözüm süreçlerine karşı çıkmış, FETÖ'cüleri sahiplenmiş, MİT TIR'ları operasyonuna destek vermiş ve en sonunda kanlı 15 Temmuz darbe girişimine bile FETÖ ağzıyla "Kontrollü darbe" demişti.
Şimdi Atatürkçü CHP'yi bu noktaya getiren Kılıçdaroğlu, "şifa" ve "yaraları iyileştirme" gibi insanların yüreğine dokunan kavramlarla yeni bir "helalleşme" operasyonu başlatıyor. Operasyon diyorum, çünkü o kavramlar ile Kılıçdaroğlu'nun bugüne kadar yaptıkları örtüşmüyor. Bu tipik FETÖ yöntemidir. Tıpkı FETÖ'nün Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını milyonların özlemi olan "darbelerle yüzleşme"nin bir aracı olarak kullandığı gibi...
Merak ediyorum, Kılıçdaroğlu hangi kurultayda veya hangi platformda CHP'lilerle şu sözleri paylaştı
"Benim liderliğini yaptığım partinin geçmişte yarattığı derin yaralar vardı. Uzun süredir bu yaraları yaratan o sistemi değiştirmekle uğraştım."
Acaba derin yaralar derken, Dersim katliamını, Varlık Vergisi ve azınlıkların mallarına el koymayı, solcuların cezaevlerine tıkılmasını veya dindarlara yapılan zulmü mü kastediyor?
Kılıçdaroğlu, samimiyse önce kendi kısa tarihiyle, CHP-FETÖ ilişkisiyle yüzleşmeli, sonra da geçmişe dönüp CHP'lilerin önünde o yaraları tek tek saymalı.
Çark etmeden...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar