Metin Çınar

Metin Çınar

Mail: cinarmetin06@hotmail.com

KOÇA KOÇ, DEVEYE DEVE KESERLER

Anayasa Mahkemesi'nin 2014/1577 numaralı başvuru hakkında verdiği 25 Ekim 2017 tarihli kararda, ifade özgürlüğünün sınırsız olmadığı ve kaba, aşağılayıcı, küçük düşürücü, abartılı kişisel saldırı içeren sözlerin (olayın tarafları ve konuşmanın çerçevesi politik alanda kalsa bile) kabul edilebilir sınırları aşması nedeniyle siyasi bir tartışma içindeki bir görüş olarak değerlendirilemeyeceği, siyasi kimliği de olsa kişilerin kaba, sert, aşağılayıcı ifadelere katlanmak zorunda olmadığı ifade edilmiştir. Böylece Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün birtakım sınırlarının olduğuna karar verilmiştir."

Erdoğan sıklıkla “gençler sizler bilmezsiniz, eskiden şöyleydi, böyleydi” dediği cümleler kurmaktadır. Bu söylemler basit ve tamamen kendi politik çıkarı için eskileri karalamaktan öte bir şey değildir. Bugün hiç karşılaşmadığınız, bilmediğiniz size eskilerden bir siyasi üslup, nezaket ve hiciv anlatayım.

GENÇLER KEŞKE SİZLER ESKİLERİ BİLSEYDİNİZ!

Bu siyaseti ve siyasetçileri istiyorum!

Süleyman Demirel'in siyasette yeni yeni parladığı yıllar. Partililerle birlikte Kırşehir'e gider. Kalabalık, izzet, ikram, deve kesmeler ve alınan reaksiyon ziyadesiyle mutlu eder Demirel'i.

Sonra da, dönemin sevilen siyasetçisi Osman Bölükbaşı memleketi olan Kırşehir'e gider. 

Hemen, ekibi Demirel'e raporu verir. 

“Bölükbaşı'nın memleketinde sana deve, ona koç kestiler. Seni daha iyi ağırladılar” derler.

Demirel, Bölükbaşı'nı bir yerde görür, yanına gider; “Üstad, memleketinde bana çok iyi davrandılar. Deve kestiler, sağ olsunlar" der. Sonrada, inceden ayar vermek için, üzüntülü bir şekilde; "Duydum ki sana da koç kesmiş hemşerilerin, ayıp etmişler” der. 

Osman Bölükbaşı yine kendinden emin şekilde Demirel' e döner ve "Evlat, bizim oralarda deveye deve, koça koç keserler" der!

SEÇİMLERDEN NE BEKLERİZ?

Seçim, birden çok seçenek arasında yapılan tercihi ifade eder. Günlük yaşamdaki birçok karar ve davranışımız, bu anlamda sürekli olarak yaptığımız seçimlerin sonucudur. Seçim, bir kamu görevini yürütecek kişi veya kurulun, ilgili seçmenlerce, çok sayıda aday arasında yapılacak tercihlerle belirlenmesi kısaca, “yönetenlerin yönetilenlerce belirlendiği/yetkilendirildiği işlem” olarak da tanımlanmaktadır. 

Demokratik rejimlerde yönetim yetkisinin kaynağı, dolayısıyla meşruiyetin temeli seçimlerdir. O nedenle çok partili demokrasilerde parlamento seçimlerinin amacı, her  şeyden önce, belirli bir süre için ülkeyi hangi parti veya partilerin yöneteceğini, başka bir deyişle, hükümeti hangi parti veya partilerin kuracağını; hangi parti veya partilerin muhalefet olarak denetim görevi yapacağını belirlemektir. Seçim sisteminin bu işlevine “fayda (yarar)” ilkesi denir. Konuya seçim sonucunda bir hükümetin ülkeyi istikrar içinde yönetme olanağını bulabileceği bir parlamento çoğunluğunun ortaya çıkması açısından bakıldığında; bu ilke, “istikrar” ilkesi, başka bir deyişle, “yönetilebilirlik” ya da, her iki terimi birleştirecek biçimde  “yönetimde istikrar” ilkesi olarak adlandırılır. 

Ancak bir seçim sisteminden beklenen, sadece bu değildir. Ülkede taraftar bulan diğer siyasal akımların da parlamentoya yansımasına olanak vermek gerekir. Bu, çok partili demokrasinin gereğidir. O nedenle seçim sistemi, genel olarak, seçime katılan parti veya bağımsız adayların kullanılan oylarla ortaya çıkan güçleri oranında parlamentoda temsil edilmelerine olanak sağlamalıdır. Seçim sisteminin bu işlevine “adalet” ilkesi ya da, daha açıklayıcı bir adla “temsilde adalet” ilkesi denir. Farklı amaçlarıyla ters yönlerde işleyen, dolayısıyla birine üstünlük verildiğinde diğerinin etkisi zayıflayan bu iki ilke, her ülkenin siyasal özelliklerine uygun bir sentez içinde bir araya getirilmek istenir. Bu sentezde “fayda” ve “adalet”, başka bir deyişle, “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” ilkelerinin yer aldığı ölçülere göre değişik seçim sistemleri ortaya çıkmıştır. (Seçim, Seçim Sistemleri ve  Anayasal Tercih Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK)

BİR İKTİDAR NE ZAMAN YIKILIR?

Sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul edilen, İslam aleminde liberalizm ilkelerini kitaplarında bulunduran bir Müslüman düşünür olan İbn-i Haldun Mukaddime’sinde, bir iktidarın ne zaman yıkılacağından bahsetmiştir.

“Ölçüsüzlük ve israf döneminde, iktidar kendisinden öncekilerin birikimlerini sorumsuzca şatafat ve gösterişe harcar. Bunun yanı sıra en yakınındaki aile efradına da oldukça cömert davranır. Bu yüzden etrafına toplumun en karaktersiz en kötü insanlarını çeker. Bunlara (liyakat sahibi olmadıkları için) altından kalkamayacak görevler yükler, sorumluluklar verir. Tabii (liyakat sahibi olmayan) bu insanlar bu görevlerin altından kalkamazlar; neyin öncelikli neyin sonra yapılması gerektiğini bilmeden karar verirler. Dolayısıyla eski devlet görevlilerinin itirazlarına ve hatta eski dönemin (rejimin) insanlarının tepkisine neden olur. Hatta insanlar ondan (hanedan) nefret etme derecesine gelir.

Bunun sonucunda insanlar ondan uzaklaşır ve onu bir başına bırakırlar. Ardından askerlerinin (taraftarlarının) maaşlarını ve ödeneklerini bile ödeyemez hale gelir. Çünkü onlara dağıtılması gereken paraları kendi işlerine harcar. Kapılarını halka kapatır, insanlardan uzaklaştıkça söz dinlemez olur, etrafına etten duvar örer. En sonunda kendisinden önceki dönemlerde inşa edilmiş bütün eserleri tahrip eder, onları yıkar ve ardından (toplumsal) enkaz bırakır. Bu artık kronik hastalık belirtisidir ve bundan kurtuluş yoktur. İyileşme umudu tükendiği için kendi içine çökerek (iktidar) yıkılır.”

Metin ÇINAR

 

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar