Dilek Güngör

Dilek Güngör

Mail: dgfhhf@hotmail.com

Marketler nasıl hizaya gelecek?

Bir süredir hükümetin en başarısız olduğu konu herhalde gıda fiyatları… Peynirin, zeytinin, ekmeğin, yağın, meyve-sebzenin fiyatı sürekli arttığı için vatandaş siyasi iktidara tepki gösteriyor. Eee, haliyle de gözler marketlere çevriliyor.
Malum, zincir marketler gıda sektöründe tekelleşmiş durumda Devlet, Tarım Kredi Kooperaftifleri'nin marketlerini devreye sokmaya çalışsa da sayısı o kadar az ki… Diğer marketlerin şubeleri 10 binlerle ifade ediliyor. Bu nedenle rekabet ortamı sağlanamıyor. Kendi aralarında ve tedarikçileriyle yaptıkları rekabet ihlalleri de cabası… Zincir marketler ürünü çiftçiden daha ucuza alabiliyor. Market rafına getirene kadarki süreçte de kendi şirketleri var. Dolayısıyla her gün ürünün fiyatına yaptıkları zamla ceplerini daha fazla dolduruyorlar.
Velhasıl onlar kâr ederken vatandaş sürekli zarar diyor. Geçmişte Rekabet Kurulu 2.7 milyar lira ceza kesti. Hükümet KDV'yi indirdi. Ticaret Bakanlığı market dolaşıp denetim yaptı. Hazine ve Maliye Bakanlığı müfettişleri sahaya sürdü.
Bana mısın demediler…
Birçok üründe haksız, gerekçesiz, keyfi zamlara devam ettiler. Önceki gün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuyu yeniden ele alacaklarını söyleyerek, "Para cezası demek ki bunları ıslah etmiyor. Kontroller çok daha farklı uygulamalarla devam edecek" dedi.
Peki ne olması gerekir?
Fahiş fiyat uygulayanların ticaretten men edilmesini, ruhsatlarının iptalinin gündeme gelmesini hatta kayyum atanmasını isteyenler var.
Ne yapılması gerektiğini düşünürken Osmanlı dönemindeki uygulamalar aklıma geldi. Biliyorsunuz, o dönemde narh diye bir sistem vardı. Çarşı ve pazarlardaki mallar, ancak devletin belirlediği fiyat aralığında satılabiliyordu. Örneğin filanca ürün için en düşük limit 10, en yüksek fiyat 20 akçe denilirdi, bu aralık dışına kimse çıkamazdı. Günlük ve mevsimlik narh uygulamalarının yanı sıra savaş, kıtlık ve doğal afet gibi durumlarda da bu sistem ekonomik hayatı düzenliyordu. Bu sistemi bizzat padişahlar ve sadrazamlar denetliyordu. Sadrazam çarşamba günleri teftişe çıkar, narh ve kalite konusunda kadı ve muhtesiplere (zabıta) sorular sorar, onlardan fikir alır, çarşıda pazarda gördüğü olumsuzlukların düzeltilmesi için talimatlar verir, kurallara uymayan esnafın cezasını da hemen orada uygulardı. Sadrazamlar narh fiyatlarının kontrolünde ihmal olursa görevden azledilirdi. Zaruri gıda maddelerine verilen narhı ihlâl ederek yüksek fiyatla mal satan esnaf "muhtekir" olarak vasıflandırılıp, ağır cezalara çarptırılırdı. Bir de Osmanlı'da esnaf nizamnameleri vardı. Fırını, kasabı, börekçisi, bakkalı, papuçcusu, meyve-sebzecisi bu kurallara uymak durumundaydı. Misal, soğanı çok, eti az börekler satamazlardı. Böreğin yağına iç yağı karıştıramazlardı. Fırıncı esnafın ekmekleri ve çörekleri çiğ, kara, ekşi ve noksan olamazdı. Bakkal esnafı, asla müşterilerine kötü, ezik ve bozulmuş ürünler satamazdı. Kasap esnafı her zaman dükkanında et bulundurmak mecburiyetindeydi. Yani müşteriye "et yok" diyemezlerdi. Belediyeler de tenbihname ve yasaklar tertip eder, bunlara uymayanları cezalandırırdı. Ne vatandaş aldatılırdı ne fahiş fiyattan bunalırdı.
Diyebilirsiniz ki, serbest piyasa falan
Eyvallah da serbest piyasa sistemi Türkiye'de hep ters yönde işlemiyor mu? Ucuzluk ve kalitede rekabet getirmesi gerekirken aşırı kazanç şekline dönüşmüyor mu? Fiyatların sadece yukarı yönlü güncellendiği bir yer olmuyor mu?
Üstelik, birçok ülkede benzer uygulamalar var. Macaristan yaptı, Fransa marketlerde fiyat sabitledi, AB enerjiye tavan fiyat getirdi. O yüzden bırakalım, önce fahiş fiyat konusunda spekülatif artışları durdurmak için ne gerekiyorsa yapılsın. Nas varsa narh da olsun.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar