Engin Ardıç

Engin Ardıç

Mail: jdfdnd@hotmail.com

Mavi şimşek Meryem

Altmışlı yıllardan beri voleybol maçı izlememiştim. Çok şaşırdım: Kurallar değişmiş!
Eskiden servisi atan takım kaybedince karşı tarafa puan yazmazdı, buna "servis geçti" tabir edilirdi. Maçlar da çok uzardı tabii.
Şimdi voleybol çok daha hızlı oynanıyor. Burada beraberliğe oynamak, 1-0'ın üstüne yatmak, yalan yere kendini yere atıp tepinmek gibi soytarılıklar, oyunu soğutmak gibi numaralar yok.
Kızlarımızın üstün başarısı sayesinde voleybolu ciddi ve önemli bir spor dalı olarak yeniden keşfettik. Voleybol, basketi solladı geçti.
Aman kızlar bu akşam sıkı durun! Çünkü kaybederseniz yarın unutulacaksınız.
Hani ne oldu Mete, Busenaz, Buse Naz?
Bu ülkede hiçbir şey kalıcı değildir. Zırt diye sizden yüz çevirirler. Gönülleri geçer.
Baksanıza, İzmir Marşı'nı söylemenizi bile siyasi kavga konusu yapacak kadar kararmış yürekler... Okçuluğu "Osmanlı sporu" diye küçümseyenler...
Haydi kızlar... Maşallah hepsi boylu boslu, alımlı kızlar... Ebrar gene bir koysun, karşıda dört kızı patır patır yerlere döksün...
Hayranları var, eminim âşık olan çok kişi de vardır.
Torunum yerinde kızlarımız...
Peki sen hangisini beğeniyorsun Engin Dede?
Meryem ile Tuğba arasında kararsızım.
Olgun ve mağrur Eda'yı da yabana atmayalım.

***

Voleybol deyince aklıma hep Ülkü Abi gelir... Rahmetli Ülkü Özatay...
Müdür muavinimizdi, bizden sonra başmuavin de olmuş.
Bize ticaret dersine gelirdi. Ticaretin tanımını zihnimize öyle bir çakmış ki, 58 yıl sonra bile pırıl pırıl hatırımda: "Le commerce est l'ensemble des actes relatifs a la transformation, au transport et a l'echange des marchandises dans le but de realiser un benefice." (Yazının burası Galatasaraylılar için.)
Ülkü Abi "tek kişilik" voleybol oynardı.
Üç öğrenciyi karşısına dizerdi. Tek başına üç pas hakkı vardı.
Ağızda sigara, kravat bir yana kaymış, suratı pancar gibi kıpkırmızı...
Allah rahmet eylesin. Erken gitti tabii böyle böyle.

***


BENİ ZORLAMAYIN
Bak sen... Tahir Alangu bizi göstermiş, "Sen, sen, sen, yazar olacaksınız, bu işin peşini bırakmayın" demiş...
Biz de utanarak önümüze bakmışız, yüzümüz kızarmış. Bak sen...
Bizler, Nedim Gürsel, Selim İleri, Mahir Şaul, İzzet Yasar, Ferhan Şensoy ve de bendeniz.
Bu zırvanın hangi bir yanını düzelteyim? Bu sayılan kişiler hiçbir zaman hep birlikte aynı sınıfta bulunmadılar. Selim bizden iki sınıf büyüktü. Ferhan'la da hiçbir zaman aynı şubede olmadık. Sınıf arkadaşı değil dönem arkadaşı demek daha doğrudur.
Hiçbirimiz de yüzü kızaracak, utanarak önüne bakacak çocuklar değildik, küçük çocuklar hiç değildik.
Böyle bir şey olmadı, böyle bir olay geçmedi.
Kim uyduruyor bunları?
Bazı şeyleri yazmak istemediğimi söylemiştim, beni zorlamayın.
Abdülcanbaz oyununa çalışmamla Perran'la tanışmam arasında da tam yedi yıllık bir zaman farkı vardır...
Türk gazetecisi olduğunuzu belli etmeyin!
Hürriyet şaşırma, sabrımızı taşırma.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar