Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

MEZAR TAŞI İLE SOHBET

İnsanın içi sıkıldığında dertleşecek bir dost arar. Bazen o dostu bulamadığımızda  bir kitapta, bir filmde, bir tiyatroda içimizi teskin edecek teselli ararız.

Uzun süre Emekli Mehmet Efendiyle görüşememiştik. Ama kış günleri onun dışarı çıkacağını pek düşünmüyordum. Arayıp rahatsız etmeyim dedim. Ama yine Hamamönü’ne gidip orada biraz zaman geçirmek istedim.

Tacettin Dergahı’nın yanındaki mezarlara baktım bir süre. “Ölümün yüzü soğuk” derler, Kış günü sanki mezarlar daha bir soğuk geldi bana. Mezar taşları,  yanından geçen dirilerle toprak altında yatan ölüler arasında duygusuzca dikilmiş duruyordu.

Mezar taşlarının dingin, suskun ,duygusuz duruşlarını, onlarla konuşarak bozayım istedim. Belki onlarında canı sıkılıyor belki de yarenlik etmek istiyorlardı. Ölünün başında bekçi gibi sürekli durmak zor olsa gerekti. 

Mezar taşına,  “Böyle sabit durmak canınızı sıkmıyor mu?” diye sordum. “Canımız yok ki sıkılsın” diye cevap verdi.  Yalnız bir çok şeye şahit oluyoruz. Haksızlıkları görünce çatlamak mümkün olsa çatlamak istiyoruz” dedi. 

Gayri ihtiyari, “Nasıl bir haksızlık var ki” dedim. Mezar taşı anlatmaya başladı. İnsanlar, insanın fani olduğunu bilirler, "topraktan geldik, toprağa gideceğiz"  derler. Madem toprak olacaksın, fanisin, o halde bu şatafatlı taşları niye mezarının başına diker insanoğlu. Eğer büyük devlet adamıysan “devlet mezarlığı”na gömerler. Garip kimsesiz isen “Garipler mezarlığı”na gömerler. Zenginler, sultanlar  kendilerine anıt mezar yaptırırlar.  Oysa toprağın altında her mevtanın hepsi  toprağa karışır. Peki, insanoğlu bunu niye yapıyor? Çünkü asıl olan öbür dünya diyor ama öldükten sonra bile bu dünyada ebedi kalmak için büyük taşlardan mermerlerden, gösterişli , süslü mezarlar yaptırıyor. Demek ki o dünyanın değil, bu dünyanın ebediliğine inanıyor. İnsanların hafızasında kalayım istiyor. Ebediyeti halâ bu dünyada arıyor. Hani ebedi hayat oradaydı; hani  insan faniydi? O halde bu dünyada taşlarla kalıcı olmaya çalışmak iki yüzlülük değil mi.”

“Ne yani” dedim “Mezar taşının hiç mi önemi yok? İnsanlar sadece mezar taşıyla ebedileşmek istemez. Aynı zamanda mezar taşı bir ülkenin ‘tapu senedi’ yerine geçer. Orada kimlerin yaşadığına şahitlik eder.”

Mezar taşı, “Siz ülkenin tapu senedini kendi diktiğiniz taşlara mı bağlıyorsunuz? Bir toprağın üzerinde insanlığa örnek olacak medeniyet kurun. Adaletle yönetin. Adaletle hüküm verin. Ancak  onlar ülkenin tapu senedi haline gelebilir. Yoksa güçlü olan gelir, senet sepet dinlemez, mezar taşlarını yerle bir ederler” dedi.

Bir an için “bunları hiç düşünmemiştim” diye geçirdim içimden. Sonra, “Ben olmasam bunları kime anlatacaksın? Bazen siz mezar taşları olarak kendi aranızda konuşuyor musunuz” dedim.

“Konuşuruz tabi” dedi. "Mesela ben ölünün baş tarafındayım büyüğüm bana “baş taşı” derler. Ölünün ayak ucunda daha küçük taş var ona da “ayak taşı” derler. Bazen kendi aramızda tartışırız. Ben, ‘insanoğlu başa önem verdiği için beni büyük ve baş taşı yapmışlar,  hiyerarşik olarak ben senden üstünüm’ derim. Ayak taşı, ‘Baş taşıyım diye başlatma şimdi' diye bana kızar. İnsanoğlu başa önem verseydi. Bir futbolcunun ayağına, bir artistin bacağına bir alimin kafasından daha fazla değer vermezdi. Başa önem vermeleri taşların büyüklüğü ile ölçülemez. Küçücük bir elmas taşı neden koca bir kayadan  bile daha kıymetli öyleyse. Niye büyük mezar taşlarını değil de küçük kıymetli taşları vitrinlere koyup satıyorlar" diye bana cevap yetiştiriyor.

Daha fazla canımız sıkıldığında diğer mezar taşlarındaki yazıları konuşuyoruz. Mesela, “Kadın dırıltısından ölen Mehmet Ağa” “Zalim avrat yüzünden fevt olan Hacı Ahmet Ağa “ gibi cinsiyet ayrımcılığı yapan mezar taşları var. ‘Ulan diyoruz sıkıntıyı bu dünyada yaşadın niye mezar taşına yazıp sıkıntını ebedileştirmek istiyorsun, behey ahmak. Sonra yahu bunları ölenlerin kendisi değil, onlar adına diriler yazıyor diye kritik ediyoruz.”

“Üzerinize yazılan yazılar  size ayrı bir hava katıyor” dedim. “Sorma” dedi. Mezar zaten kelime olarak ziyaret yeri anlamına gelir.  Madem ki ziyaret yeri, o halde orasını insanlar bir bir panayır yeri gibi kullanıyor.  Burada  her şey satılık hale gelir. Kimi mezar taşı yazılarıyla okuyanlara öğüt verir. Kimi bana bir fatiha oku diye yalvarır, kimi dini yazılar yazarak sevap kazanacağını düşünür. Aslında bunları bazen ölmeden önce kişiler vasiyet eder, bazıları da diriler vekalet almadan yazdırırlar. Panayır ve eğlence yeri gibi mezarlıklar  önemli buldukları kişilere önce fatiha gönderir, sonrada karşılığında dileklerinin kabul olması için o kişiden Allah'a aracılık yapmasını isterler.”

“Ben bayağı dertli imişsin” dedim. “Son olarak bir diyeceğin var mı? Hava soğuk ben daha fazla kalamayacağım" dedim. Mezar taşı, “Biz açık hava müzesi gibiyiz. İnsanlar buraları turist gibi gezmesinler. Mezar taşlarına bakıp da kendilerine yine dünyevi bir makam düşünmesinler. Üstte türbe olur, anıt olur,  kümbet olur ama altta artık topraklaşmış bir mevta vardır. Burada kral da köle de aynı toprağa dönüşür. Toprağın üstündeki şatafata gösterişe değil toprağın altındaki eşitliğe baksınlar. Yere göğe sığmayan hükümranlar, zalimler, zenginler  gelirler, böyle bir alana 2. 80 uzanırlar. Günlerini görürler. İnsanlar bizden hep ibret alsın derim.”

Derin düşüncelere daldım. Karşıdaki çay evine gidip sıcak çayımı içtim. Radyoda “Bu yol Pasine gider/ Döner tersine gider /Şurda bir garip ölmüş/ Kuşlar yasına gider” türküsü söyleniyordu.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar