Hasan Basri Yalçın

Hasan Basri Yalçın

Mail: ljlsfjsdl@hotmail.com

Nefret dilinin sahipleri

İzmir'de bir kadın, sokak röportajında nefret söylemine yeni bir aşama kazandırdı. Sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'a değil, küçücük torunlarına bile akla hayale gelmedik beddualar ediyor. Hepimiz hayret içinde seyrediyoruz. Gerçekten bu da mümkün mü diye. Ben ömrü hayatımda böyle bir şey görmedim. Ne kişisel hayatımda ne de izlediğim ülkede. Nefret söylemi son aşamasına ulaştı. Toplumsal bir hastalık evresine geldi.
Doğru tespitler yapalım. Sapla samanı birbirine karıştırmayalım. Bu basit bir kutuplaşma, siyasi gerilim, küfür, hakaret falan değil. Bu hastalıklı bir hâl. İnsanlar bireysel olarak da siyasal olarak da birbiriyle kavga eder; küfürler, hakaretler havada uçuşur ama kimse kimseye "Torunları paramparça olsun, mezara girsin" demez. Zira o torunlar bu konunun parçası değildir.
İş konuyla alakasız yerlere kadar geldiyse bunun psikolojik bir sorun veya kişisel bir öfke olduğunu söyleyemeyiz. Bunun ayrımını iyi yapmak lazım. Ama iki taraf da birbirine hakaret ve küfür ediyor gibi ifadelerle geçiştirilemez. Hakaret ve küfür bu işin içinde zaten var olmuştur. Belki normal değildir ama yaygındır. Hem ülkemizde hem dünyanın dört bir yerinde.
Siyasetin içinde istemesek de kavga ve öfke olur. İnsanlar öfkeyle birbirine hakaret de edebilir. Seksen darbesi öncesi ülkede gençler birbirine kurşun sıkıyordu. Bunun bile toplumsal bir zemini vardı. Ancak o kadının, Erdoğan'ın torunlarını öldürmek istemesinin hiçbir gerçekçi nedeni olamaz. İşte bu nedenle doğal değildir. Topluma enjekte edilmiş bir hastalığın semptomudur.
Tipik bir toplumsal anomaliyle karşı karşıyayız. Sistematik olarak üretilmiş bir nefret dili. Çeşitli kurumsal ve bireysel çabalarla, legal veya illegal örgütler eliyle hem sosyal medyada hem de konvansiyonel medyada yıllar boyunca inşa edildi bu canavar. Her gün yeni bir basmakalıp yalan, karalama ve iftira üst üste konularak bu noktaya geldi. Hatırlayın, AK Parti'ye yakın gazeteciye yandaş, işine gelmeyen hâkime ve savcıya militan diyen, "AK Parti'ye oy veren öğretmen öğretmen değildir" diyenler bu dilin temelini attılar.
Her şey Erdoğan nefretini körüklemek için. Neden mi yapılıyor? Tek başına seçim kazanmak için değil. Nefret dili negatif bir siyaset planlamasının ürünüdür. Bu nedenle kazanmaktan çok kaybetmemek için kurgulanabilir. Muhalefet kendi cephesini sağlam tutmak ve tuhaflıklarının üzerini örtmek için Erdoğan nefretine muhtaç. Aksi takdirde insanlar sorar: "On seçim kaybetmiş Kılıçdaroğlu neden hâlâ bu koltukta? Neden hâlâ aday? Meral Akşener her şeyi eline yüzüne bulaştırmış ama nasıl olur da hâlâ partinin başında kalabilir? HDP ve onun sahibi PKK ile bu ilişkiler nasıl kurulabilir?"
Birileri bu soruları sormasın diye, bir düşman imgesi yaratıldı. İnsanların kafası nefretle öylesine dolduruldu ki, başka bir şey düşünemez hale getirildi. Muhalif seçmende körükledikleri "acil düşman Erdoğan" nefreti olmasa hiçbiri siyaset bile yapamazdı. Bir afyon gibi. Sıkıştıkça basıyorlar piyasaya. Bu dili kimler, hangi mecralarda üretiyor ona bakarsanız neden ürettiğini anlamakta da zorluk çekmezsiniz.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar