Hasan Basri Yalçın

Hasan Basri Yalçın

Mail: ljlsfjsdl@hotmail.com

Normalleşme eğilimleri nereye kadar?

Biz genelde Türkiye'nin diplomatik normalleşme adımlarına odaklanıyoruz fakat benzer eğilimler birçok örnekte kendini gösteriyor. Bunların en belirgin ve ilginçlerinden biri Suudi Arabistan ile İran arasında gerçekleşiyor. 10 Mart'ta başlayan süreç geçtiğimiz hafta diplomatik misyonların karşılıklı atamalarıyla belli bir aşamaya geldi. İş sadece bu iki ülkenin normalleşme adımlarından ibaret değil. Konuyla ABD ve Çin doğrudan ilişkili hale geldi. Bildiğiniz gibi Çin, bu normalleşme sürecinde bir kolaylaştırıcı rol üstleniyor. ABD ise bu rolden çok rahatsız.
ABD genel olarak zaten sadece Ortadoğu'da değil tüm dünyadan kendisi hariç herkesin kavgalı olmasına tercih eden bir aktöre dönüştü. İran ve Suud ile kendi özel halleri her ne olursa olsun bu gibi bölgesel aktörlerin çekişmeli olmasını istiyor. Bu son on yıllık Amerikan stratejisinin genel bir eğilimi.
Çin ise genel olarak kendi ekonomik büyümesini engelleyici her türlü istikrarsızlıktan rahatsız oluyor. Özellikle enerji akışına bağımlı olduğu Ortadoğu'da bu tür gerilimler Çin için hep zarar yazar. Bu nedenle belki de Çin kendisinden beklenenin çok ötesinde bir diplomasi aktivizmi gösterdi ve ABD'nin sahasına diplomatik giriş yaptı.
İran bunu doğal olarak memnuniyetle karşılar. Zaten Çin ile İran gittikçe birbirine yakınlaşıyor. Suudi Arabistan'la başta Yemen üzerinden yürütülen vekalet savaşı da pek karlı görünmüyor. Her ne kadar Suud'a oranla daha rahat bir konumda olsa da en azından nefes almak için olsa bile İran da normalleşmeyi tercih ediyor.
Burada ilginç olan Suudi Arabistan'ın da aynı noktaya gelmesi. Yemen'de yaşananlar üzerinden buna gerekçe gösterilebilir ama ben asıl ikna edici faktörün Suudi Arabistan'ın ABD ile yaşadığı güven sorunu olduğunu düşünüyorum. Biden ile ilişkiler Suudi Arabistan'ı tatmin etmekten çok uzak. Bu nedenle de yeni ortaklık arayışları kendini bir zorunluluk olarak dayatıyor. Suudi Arabistan bu hamleyle hem İran'la çekişmesini azaltacak hem Çin ile ilişkileri geliştirecek hem de ABD'ye sert bir mesaj vermiş olacak.
Ancak yine de belirleyici olan ABD'nin tavrı olacak gibi. Amerikan dış politikasındaki öngörülemezlik kendini sürdürdüğü müddetçe bu tür normalleşmelerin nereye kadar gideceğini de kestirmek kolay değil. Mesela buradan enerji alanında Çin ile Körfez ülkeleri arasında daha gelişmiş bir işbirliği çıkar mı? Çin'in Körfez ülkelerine daha fazla silah satmaya başlaması ve daha siyasi ilişkilere geçme ihtimali var mı? Veya donanmalar arası yapılmak istenen Körfez işbirliği mümkün olur mu? Özellikle bu sonuncusu fazla cüretkar bir adım gibi duruyor.
ABD tüm bu süreçleri muhtemelen baltalamak isteyecektir. Ancak konuşmak, taahhütler üretmek veya üstü kapalı tehditler dile getirmekten çok daha fazlasını yapacak gibi görünmüyor. Yine de Ortadoğu'daki Amerikan etkinliğini ve nüfuzunu hafife almamak gerek diye düşünüyorum. O nedenle hatlar keskinleşmedikçe devletlerin bu tür nefes almaya yönelik normalleşme adımları atsalar da ciddi kutuplaşma ve sıkılaşmış yeni ilişkileri beklemek doğru olmaz.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar