Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

SAFSATAYI SAF DIŞI EDİN-16

Bazı sözler; zamana, şartlara ve olaylara, kişilere özgü olarak söylenir. Ancak zaman, şartlar, kişiler ve olaylar değiştiği halde aynı söz her duruma uyan bir söz gibi kullanıldığında yanlış olur. İşte bu sözlerden biri de “Sükût ikrardan gelir” sözüdür. Sükût; susma, konuşmama, söz söylememe ve sessizlik anlamındadır. Bu sözdeki ikrar kelimesi ise benimseme, onama, kabul ve tasdik anlamında kullanılmıştır. Sükût ikrardan gelir sözünden kasıt susmak kabul etmek demektir.
Acaba susmak, gerçekten kabul etmek anlamına gelir mi?  Şartları oluştuğu takdirde sadece seçeneklerden biri olabilir. Kişinin konuşması cevap vermesi gerekirken, konuşmaması, itham, durum veya suçun kabul edildiği anlamının çıkarılması sadece bir yorumdur bir varsayımdır, sessizliğe dair bir akıl yürütmedir.  Ancak vardığımız sonucu bir olgu veya gerçek olarak kabul etmek, kendi kendimize kurguladığımız önyargılı bir cevap oluşturmak anlamına gelebilir.
Günlük hayatta sükût kabul etmek anlamında kullanılırken Ceza Muhakemesi Hukukuna göre ise susmak kabulün tam aksi yönünde anlamı vardır.  CMK’ya göre susmak bir haktır ve susma hakkının kullanılması şüpheli ya da sanığın suçunu ikrar ettiği anlamına gelmez. Susma hakkını kullanan şüpheli veya sanık, suçu kabul etmiş sayılmaz aksine, suçsuzluk karinesinden yararlanmaya devam eder.
Her gün bir yazı yazmayı ilke edinmiştim. Yine dün akşam yazımı yazacaktım.  Yazacağım sırada son dakika haberleri olarak şöyle bir haber geçiyordu: “Millî Savunma Bakanlığı Bingöl'den kalkan askeri helikopterin kaza kırıma uğradığını, 9 personelin şehit olduğunu, 4 personelin yaralandığını bildirdi. MSB, yaralanan iki askerin daha şehit olduğunu, şehit sayısının 11'e yükseldiğini açıkladı.”
Bu haber üzerine sosyal medyada başsağlığı ile vatanı, bayrağı, şehitliği kutsayan görseller ve yazılar peş peşe yer aldı. Söylene söylene ya da paylaşıla paylaşıla içi boşalmış, gerçek anlamını yitirmiş, yürekten gelmeyen klişe sözleri gördükçe ne yazacağımı ne söyleyeceğimi bilemedim. Yine o akşam televizyonlarda dizi filmler gösterilmeye devam ediyordu. Müzik programlarında bir iptal olmamıştı. O gün sadece sosyal medyada hazır mizansen görseller paylaşılırken, bir gün sonra onlardan eser kalmamıştı. Sanki bir simülasyon aleminde yaşıyoruz. Yaşanan dramlar gerçek ona gösterdiğimiz tepkiler sanal. Bazen acı öyle derin oluyor ki söylenecek hiçbir sözün anlamı kalmıyor. Bir İtalyan atasözü var. “Büyük acılar sessizdir” diye. Dünkü sessizliğim yaşananları kabul etmekten ziyade duyduğum acının derinliği idi. Sükutum ikrardan gelmiyor hem yaşanan acılar hem de anlamını yitirmiş sözlerden kaynaklanıyordu. 
Bazı sessizlikler ise çıkarcı yaklaşımdan veya korkaklıktan kaynaklanabilir. Helikopter kazasını sadece şehide rahmet dileyerek, sözü edilmesi gereken noktaları söylemeden atlayarak, bile bile asıl konulara değinmeyerek yani sükutla geçiştirmek kim bilir hangi duyguların eseridir? Bu anlamda sükut asil bir davranış kabul edilebilir mi?  Prof. Dr. Cemal Kurnaz sosyal medya paylaşımında “Yine ateş düştü can evimize. /Ateş hep neden bize düşer usta? /Türkün ateşle imtihanı bitmeyecek mi?” diye sormuş. Bu üzücü olay karşısında en azından anlamlı bir soruyla sessizliği bozmuş.
Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Söz yetersizdir, acıları acımızdır. Kazada bir ihmal ve hata varsa araştırılmasını aynı müessif kazaların tekrar tekrar yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını diliyorum.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar