Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

SAFSATAYI SAF DIŞI EDİN-6

Tek akla, tek partiye, tek kişiye, tek fikre kapılıp hayatın bütün renklerini bu açıdan görmeye çalışmak aklı iptal etmektir. Çünkü hayat çok değişkendir ve çok boyutludur. Ön kabullerini, önyargılarını cetvel yapıp her şeyi ona göre ölçmeye çalışanlar hep yanlış çıkarımlarda bulunurlar.

Safsata eskilerin deyimiyle “Muktezayı hale mutabık düşünce ve hareket edememek”tir. Yani gereken duruma uygun düşünememek eski ezberlerle düşünmek ve hareket etmektir. Bu durum kişiler, partileri hem gülünç yapar hem de yanlışa düşürür.

Bir Nasreddin Hoca fıkrası bunu açıkça vurgular.

Nasreddin Hoca’nın komşusu Hoca’ya: “Hocam kaç yaşındasın?” der. Hoca: “40 yaşındayım” der.

Aradan 5 yıl geçer. Hocanın komşusu yine: “Hocam kaç yaşındasın?” der. Hoca yine: “40 yaşındayım” der. Komşusu: “Nasıl olur hocam 5 yıl önce de aynı şeyi demiştin, der.
Hoca: “Biz doğru adamız sözümüzden dönmeyiz,” der.

Siyasi partilerdeki bağnazlık bir fikre kapılıp gereken duruma göre değişememekten kaynaklanıyor. Birçoğuna bakınız, çağ değişiyor, insan değişiyor, hayat değişiyor ama bunların zihniyetleri değişmiyor. Birçok safsata bu betonlaşmış algıdan çıkıyor. Bir sabit fikirle tüm hayatı formüle etmeye çalışıyorlar.

Eski dergilerin birinde okumuştum. Diyelim ki bir kaplumbağa caddenin bir tarafından öbür tarafına geçecek. Böyle bir sorun var. Siyasi parti liderleri nasıl demeç verir: (O dönemin siyasetçileri) Bülent Ecevit, “Kaplumbağanın karşı tarafa geçmesine egemen güçler izin vermez. Durumdan ciddi kaygı duyuyorum.” Süleyman Demirel, “Kaplumbağa karşı tarafa geçmişse geçmiştir. Geçmemişse geçmemiştir. Binaenaleyh ortada sorun yoktur.” Necmettin Erbakan, “Kaplumbağa kabuğunu çıkarıp milli görüş gömleğini giymedikçe karşıya geçemez.”  Alpaslan Türkeş, “Kaplumbağanın karşıya geçmesini komünistler engelliyor. Yüce Türk Milleti buna izin vermeyecektir. Turgut Özal, “Benim kaplumbağam işini bilir.”

Yine bir anekdotta bu durum vurgulanır.

Bir kişisel gelişimci daha sonra elinde tuttuğu bir kurşun kalemi göstererek: “Örneğin şimdi size sıradan bir kurşun kalem gösterip, Bu size neyi düşündürüyor?” Diye soruyor.

Katılımcılar sırayla söz alıp konuşuyorlar:” Kalemi değerli kılan, dışındaki tahta değil, içindeki kurşundur. Dışımızdan ziyade içimize daha çok değer vermeliyiz.”, “Kurşun kalem her kullanıldığında bir iz bırakır. Biz de ondan ilham alarak hayat da güzel izler bırakmalıyız.”, “Kurşun kalemle yazıp yanlış yaptığımızda silmemize imkân verir. Bizlerde hayatta hata yaptığımızda tıpkı sildiğimiz yanlış gibi onu telafi edebilmeliyiz.”

En son bir katılımcı daha söz alıp şöyle diyor: “Kurşun kalem deyince bizim partinin kurşun askerleri aklıma gelir. Bizim parti kurşun geçmez kale gibi bir partidir. Biz partimize kurşun döktürdük. Her türlü kem gözlerden korunmaktadır. Bütün kurşun kalemler bizim partinin zaferini tarihe yazacaktır. “

Kişisel gelişimci hayret içinde soruyor: “Yahu bir kurşun kalemden bunları nasıl düşünebildin? Katılımcı sakince cevaplıyor: “Kalem değil, sen neyi göstersen ben yine bunları düşünürdüm. Ben zaten oldum olası hep bunları düşünüyorum.”

Konuyu Maslow’un bir sözüyle bitirelim: “sahip olduğunuz tek şey çekiçse, her şey çivi gibi görünmeye başlar.”

(Devam edecek)

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar