Metin Çınar

Metin Çınar

Mail: cinarmetin06@hotmail.com

SANCAKTAR VE BAYRAKTAR

İç politika malzemesi yaparak her fırsatta övünçle bahsettiğimiz ve sanki bizim cari açığımızı kapatıp artıya dönmemizi sağlayacak olan Bayraktar Markalı Siha’lar, birden bire anlam değişikliğine uğratarak özel sektör malı haline getiriverdik. Aynı Beko, Arçelik, İstikbal, Ülker, Eti vs. gibi. Oysaki milli bir anlam yükleyip, kutsiyet yüklediğimiz, her türlü anti-rekabet şartlarında da destek verdiğimiz bir imalat ürünüydü. İşletmecilik karını ilgili şirkete, satış artırma maliyetlerini de kamuya yüklediğimiz bir üretimdi. Kabul edilir ki ülkeler savunma sanayi ürünlerini diğer sektörlerden ayrı tutar, tutması da gerekir. Üretimlerinin ne kadar olduğunu ve kimlerin müşteri pörtföyünde yerini aldığı gibi bilgileri sır olarak saklanır. Ama biz hiç de öyle yapmadık. Rusya’nın şimşeklerini üzerimize çekmemesi için Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıra, Ukrayna’ya satılan Bayraktar TB-2 SİHA’lar hakkında "Bayraktar özel bir firmamızın bir ürünü. Ukrayna da bu ürünü firmamızdan almak istemiş, aralarında da güçlü anlaşma yapmışlar. Bu ürünü temin etmiş. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Bugün Rusya'nın da, Amerikan'ın da özel savunma sanayi şirketleri var. Özel savunma sanayi şirketleri, ülkeler ile bu tip anlaşmalar yapabilir. Bu ülkeleri bağlayıcı bir nitelik teşkil etmez. 

Yine bu alanda söz sahibi olan ve ülkenin savunma sanayi birikimlerinden bir kısmını karşılıksız devrettiğimiz tank-palet fabrikası sahibi ve önemli işadamı Ethem Sancak, katıldığı bir Rus televizyon kanalında yaptığı açıklamada “Rusya-Ukrayna meselesinde ana suçlu Nato’dur. Nato, geçmişten gelen kanserdir, urdur. Ukrayna’ya satılan ve Kiev’in Rus Ordu’suna karşı kullandığı Bayraktarları satarken böyle kullanacağını bilmiyorduk. Rusya bizim müttefikimizdir” 
Nato ile ilgili yaptığı açıklamayı hangi sıfat ve yetkiye dayandırdığı anlaşılamamıştır. Veya ben anlayamadım. Yine Siha’lar satış yapılacağı ülke ve kullanılacağı yerlerin tespit şartlarını hükümetler belirler, izin verir. Sancak yaptığı açıklamanın sonuçlarının ne olduğunu bilmeden mi bu yola başvurmuştur? Siha’lar herhalde belgesel çekimlerinde drone olarak kullanılmayacaktı. 
Bu meseleler önümüzdeki zaman diliminde ülke olarak başımızı çok ağrıtacağa benziyor.

İNSANİ DEĞERLERİMİZ
Anadolu’da yedi çocuğu ile yaşayan Selim Dede çiftçilik yapmaktadır. Çocuklarının çok istemelerine rağmen aile bir köpek sahibi olamaz, çünkü fakirdirler, bir köpeğin yediği her şeyi insan da yemektedir. Kendilerine sekizinci bir ortak istememektedirler. Ama ailenin bir eşekleri vardır. Eşek 12 yıl hizmet ettikten sonra gözlerine perde iner, yolda giderken sağa sola çarpmaya başlar. Selim Dedenin büyük oğlu “Baba bu eşek kör, artık işe yaramaz, dağa bırakalım da doğa halletsin! Bize daha fazla yük olmasın!” der. Selim Dede “Bugün biraz düşüneyim eşeğe ne yapacağımızı yarın size söylerim.” diye cevap verir. Dede ertesi gün çocuklarını toplar ve kararını açıklar:” Eşeği emekliye ayırıyoruz, artık bundan sonra ona biz bakacağız” der. Büyük oğlan karara itiraz eder“ Bu eşek kör, dağa bırakalım” diye teklifini yeniler. Selim Dede bunun üzerine “Ben kör olsa idim beni de mi dağa bırakacaktınız? Sizin kemiğinizin üzerindeki ette bu eşeğin hakkı var, o bize yıllarca hizmet etti, artık biz ona hizmet edeceğiz” diyerek konuyu kapatır. Bütün bu olaylar cereyan ederken ailen en küçük çocuğu her şeyi en ince ayrıntısına kadar gözlemlemektedir. O henüz beş yaşındadır. Bu olaydan sonra eşek iki yıl daha yaşar. Selim Dede her gün ahıra gider, eşekle konuşur, sırtını sıvazlar, onunla dertleşir, yemini, suyunu verir, dışarı çıkarır ve gezdirir. “Benim taşıdığım her çuval senin de sırtından geçti, benim kader ortağım oldun“ diyerek duygularını paylaşır. Ve eşek emekliye ayrıldıktan iki yıl sonra ölür. Tabii tüm aile bireyleri çok üzülür, eşeği sırıklarla nehir kenarına kadar taşırlar. Sonra orda bir mezar kazıyıp içine gömerler. Bu fakir ailenin en küçük oğlu ilkokuldan sonra köyünden ayrılarak başka şehirlere okumaya gider. Hukuk fakültesini bitirir, hakimlik sınavına katılır, sınavı kazanır ve hakim olur. Hakim olduktan sonra ilk işi köyüne gitmektir. Köyde doğruca eşeğin mezarını ziyaret eder: “Benim babam adil bir insandı. Eşeğin bile hakkını yemedi. Ben de adil bir hakim olacağım” diyerek kendi kendine söz verir bir yerde adeta mezarı da şahit tutar.(Doğan Cüceloğlu, Yaşayan Değerler)

MAZOT 1,8 EURO’YA ÇIKAR MI? 
 Hoca’dan hoşlanmayan komşularından birisi günün birinde onu yolu üzerinde
durdurur ve bilmiş bilmiş konuşmaya başlar:
“Hoca Efendi, senin için ‘Evliya oldu, erdi’ diyorlar. Doğrusu inanmadım, eğer
kerametin varsa benim dört ayaklı eşeğimi iki ayaklı yap da inanayım.” der.
Adamın sözlerine sinirlenen Hoca;
“Be adam, ben eşeğin ayaklarını dörtten ikiye indirebilir miyim, bilmem. Fakat sen biraz
daha konuşursan senin ayaklarını dörde çıkarabilirim.” deyiverir.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar