Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

SINAVLARIN AHLAK KARNESİ

Bir zamanların Adalet Bakanı Mehmet Moğoltay’ın, 'Yargıya yandaşlarını dolduruyor' eleştirisi üzerine "Elbette kendi partililerimi alacağım. Sınavda MHP'lileri mi alacaktım?"dediği iddia edilmiş ve bu durum  gazetelere yansımıştı.

Özellikle kamu alanında yapılan sınavların hemen ardından şaibeler, mahkemelik olmalar, kayırmacılık iddiaları başlar. Aslında adamını bulanlar bu durumdan yakınmaz hatta amiyane tabirle torpilli olmayı bir üstünlük ve güç gösterisi aynı zamanda bir hak olarak görürken, adamını bulamayan kazanamayan kişiler adaletsizlikten, haksızlıktan, kayırmacılıktan yakınır. Toplumda homojen bir adalet duygusu, bir şeye hak ederek sahip olma kültürü yerleşmediğinden sınavlarda ahlak karnemiz hep zayıf kalır. 

Bir yanda Hz. Ömer menkibeleri anlatırken diğer yanda hak yemeyi doğal bir davranış olarak görürüz. Bir yanda Nisa suresindeki “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” ayetini dilimizde sakız ederken diğer yanda “teori başka, pratik başka” kabilinden ona ters davranışlarda bulunmayı meşru görürüz.  Muhaliflerin yaptığını günah, kendi yaptığımızı mübah görürüz. Sözümüz başka özümüz başka olur. Ama biz yine de Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol sözünü” söylemeyi ihmal etmeyiz. 

Sosyal Bilimler Üniversitesi öğretim üyesi Emir Kaya tarafından kaleme alınan “Hukuk Zihniyeti” isimli kitabı okurken anlattığı bir anı beni çok düşündürdü.

“Bir kuruma personel alımı için yazılı sınav değerlendirme komisyonundaydım. Komisyonda Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu üyesi bir hukukçu da vardı. Adaylara yazılıdan sonra binayı terk etmemeleri, kendileriyle gayri resmi kısa bir görüşme yapılacağı söylendi. Normal şartlarda mülakat yoktu. Tek tek odaya davet edilen adaylardan kendilerini tanıtmaları istendi. Sonra hukuk mezunu iki adayla ilgili olarak mezkur hukukçu üye tanıdıkları vasıtasıyla bilgi aldı. Komisyon üyeleri gelen bilgiye göre okumadıkları yazılı kağıtlardan birine 10, diğerine 100 puan verdiler. Bu hadise 2011 yılında, ben Türkiye’ye henüz döndüğüm sırada oldu. Hayatımın şoklarından birini yaşamıştım. Komisyondaki benzer davranışların hepsine tepki koydum, hatta isyan ettim. Hiçbir sonuç alamadım ve alamayacağımı anladım. Bir  daha böyle adaletsiz komisyonlara dahil edilmemeyi talep etmek zorunda kaldım. Talebim kabul edildi ve komisyonlara dahil edilmedim.” (Emir Kaya, Hukuk Zihniyeti, Siyasal Kitabevi, 3. Baskı 2018)

Aslında bu hastalığımız hep bilinir, görülür, yazılır ama yine de herşey normalmiş gibi kanıksanır. Her şey bilinmesine rağmen kazananlar “Allah nasip etti” diye sevinirken, kaybedenler önce haksızlıktan, adaletsizlikten dem vurur, akabinde “vardır bunda bir hayır” diyerek çareyi kadere sığınmakta bulur. 

Bir zamanlar öğretmenken sağlık meslek lisesine girecekler için sınav komisyonuna alınmıştım. Ancak adaletli bir sınav yapılmayacağını öğrendiğimde beni sınav komisyonundan çıkarmalarını aksi takdirde sorun olacağımı söylemiştim. Yeni bir onay alınarak beni komisyondan çıkarmışlardı. Emir Kaya’nın hatırasını okuyunca bir vebalin kenarından nasıl döndüğümü düşündüm. 

Dünya sınav dünyası diyerek ahirete gönderme yaparız. Oysa dünyevi sınavlarda bile hak yemeyi doğal görürken daha büyük uhrevi sınavları geçtiğimizi düşünmek ahmaklık olur herhalde. Süratle sınavlardaki ahlak karnemizi düzeltmek zorundayız. Aksi takdirde hem dünyevi hem uhrevi sınavları kaybetmiş bedbahtlardan oluruz.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar