Mahmut Övür

Mahmut Övür

Mail: hygjh@hotmail.com

Yargıtay’dan ‘kral çıplak’ çıkışı

Yüksek yargı arasında yaşanan "suç duyurusu" tartışması gündeme bomba gibi düştü. Tartışma, Türkiye İşçi Partili Can Atalay'ın 18 yıla mahkûm olması ve milletvekili seçilmesi meselesine iki kurumun farklı yaklaşımından kaynaklanıyor. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, mahkûmiyet kesinleştiğinden milletvekili olamayacağını; Anayasa Mahkemesi ise "hak ihlali" olduğu için milletvekilliğinin devam etmesi gerektiğini söylüyor.
Anayasa Mahkemesi, son yıllarda benzer birçok karar verdi ve hepsi de tartışmalara yol açtı. Aslında Anayasa Mahkemesi'nin tarihi bu tür tartışmalarla dolu. Yakın tarihimizde Anayasa Mahkemesi'nin 367, AK Parti'nin kapatılması ve başörtüsü kararları, çok açık siyasi kararlardı ve hukuk tarihine kara bir leke olarak geçti.
Şimdi şaşırtıcı olan, Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti döneminde de benzer bir rol üstlenmesi. Kuşkusuz arka planında yine siyasi yaklaşımlar var. Şu iddiayı ne yazık ki dünün 367 garabetine imza atanlar görmek istemedi:
"Anayasa Mahkemesi, kendisini yasama organı (Meclis) üzerinde bir vesayet makamı olarak, Yüksek Yargı organlarını da derece mahkemesi gibi görüyor."
Bu konuda en net ve sert açıklamayı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Başkanvekili Mehmet Uçum yaptı. Sorunun anlaşılması için Uçum'un açıklamasını biraz geniş veriyorum:
"Anayasa Mahkemesi, mahkûmiyeti olan milletvekillerinin dokunulmazlığına ilişkin verdiği kararlarda ısrarla Anayasa'yı tanımıyor. Anayasa'nın 14. Madde'sini yok sayıyor. Oysa dokunulmazlığa ilişkin 83. Madde, 14. Madde'deki durumları hariç tutar. Anayasa'nın bu amir hükmüne rağmen AYM, Anayasa'ya aykırı kararlar vermeye devam ediyor. Anayasa'nın 14. Madde'sinin belirsiz olduğunu ileri sürmek AYM'nin görevi değildir. 14. Madde'ye belirlilik kazandıran ceza kanunları ve ceza yargısı kararlarıdır. AYM, Anayasa'nın açık hükmünün yanı sıra ceza kanunlarını ve yargı kararlarını da göz ardı ediyor. Ne yazık ki AYM'nin bu konuda verdiği kararlar tam bir yargısal aktivizm örneğidir. Bu çerçevede Yargıtay'ın AYM ihlal kararına uymama kararı gerekçeleriyle doğrudur. Tepki gösterenlerin Yargıtay kararını okuyup okumadıkları da ayrı bir sorundur."
Uçum, AYM'nin "yargısal aktivist" rol (yargının olağan denetim sınırlarının aşılması) üstlendiğini, mevcut tartışmanın da ülkedeki "milli" ve "küreselci" duruşla yakından ilgili olduğunu vurguluyor ve çok daha "derin" bir farka dikkat çekiyordu:
"Suç duyurusu meselesi ise milli yargıya karşı saldırıların çok büyük bir birikim oluşturması sebebiyle reaksiyoner bir tavırdır. Bir anlamda kral çıplak demektir. Yönteminin bu olup olmadığı ayrıca tartışılır ama cesareti tartışılmaz. Yargıtay'ın kararı ayrıca turnusoldür, kim milli yargıdan yana kim değil belli olur. Türkiye, milli yargısını Batıcı ve neoliberal yargı anlayışlarına karşı sonuna kadar savunacaktır, kimsenin bundan şüphesi olmasın."
Bu yargı açısından yeni bir tartışma. Ama bu tartışmayı alevlendirenlerin böyle bir derdi yok. Bu yüzden başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere 367 garabeti mirasçılarının kararı sahiplenmeleri, hatta buradan siyaset devşirmeye kalkmaları hiç şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, AK Parti içinden ve çevresinden de bazı siyasi aktörlerin işin arka planına bakmadan bu tartışmayı köpürtmeleri... Onlara cevabı da Cumhurbaşkanı Erdoğan verdi:
"Anayasa Mahkemesi de bu konuyla ilgili olarak Yargıtay'ın attığı bu adımı hafife alamaz, almamalıdır. Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay'ı yerip Anayasa Mahkemesi'ne övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar. Buralarda kalkıp da birilerine şirin görünmenin anlamı yok."

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar