Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

YAZMAK MI YAZMAMAK MI?

Bugün sosyal medya etkileşimini merak ettim. Facebook sayfamda kaç kişi var ve kaç kişi içerik üretiyor. Yazdıklarıma kaç kişi beğeni, yorum ve paylaşma ile tepki veriyor. 

Facebookta 3.342 kişi arkadaşım olarak görünüyor. Bu kadar kişiden ancak 3-4 kişi içerik üretiyor. Yani içerik üretimi % ‘01 (binde birdir) benim yazılarıma ortalama 30 kişi beğeni işaretliyor. Oran %’01’in (binde birin altındadır) Yazılarıma ortalama 3-4 kişi yorum yapıyor ve paylaşıyor. Oran %’001’ dir. (On binde birdir.) Beğenenler, yorum yapanlar ve paylaşanlar genellikle aynı kişilerdir. Kaldı ki beğeni işaretleyenlerin onu gerçekten beğendiği anlamına gelmiyor. Bir arkadaş tuvalete oturduğumda telefonu açıp tüm tanıdıkların paylaşımlarına beğeni işareti koyuyorum, hiçbirini okumuyorum demişti.

Bunları yakınmak için değil bir tespit anlamında yazıyorum. Çünkü yazmaya mecbur değilim ve kimsede benim yazılarımı beğenmeye, yorumlamaya ve paylaşmaya mecbur değildir. 

Aslında yazma ve etkileşim arasında caydırıcı bir uzaklık var. Buna rağmen neden yazıyorum?

1- Eğer bir şeyleri yazmıyor ve konuşmuyorsanız aynı zamanda o konuları düşünmüyorsunuz demektir.  Yazmaktan ve konuşmaktan korkarsanız düşünmekten de korkarsınız. 

2- Kendi ilkelerime göre, kötü giden şeyleri sürekli yakınma konusu yapıp o konuda bir şey yapmamayı, hiçbir riske girmemeyi tutarsızlık ve iki yüzlülük olarak kabul ediyorum.  Yakındığım konuların aynı zamanda unsuru olmak istemiyorum. 

3- Deniz yıldızı hikayesini bilirsiniz. Binlerce deniz yıldızı kıyıya vurmuştur. Siz hepsini kurtaramazsınız. Bir tanesini bile kurtarsanız. O insanlık adına bir kazançtır. Ben de sosyal medya paylaşımlarını deniz yıldızı hikayesi gibi düşünüyorum.

4- Bazı kişilerin sosyal medyada hiçbir etkileşime yani beğeniye yoruma paylaşmaya girişmeksizin okuyup istifade ettiklerini biliyorum. Özel sohbetlerinde bana bildiriyorlar. 

Daha çok şey yazılabilir ama gerek yok. Bugün haberleri dinledim. Her zaman olduğu gibi can sıkıcı haberler oluyor. Ben zaman zaman fıkralarla buradaki anormalliklerin anlaşılmasına çalışıyorum.

Bugün yine yazacaktım sonra vazgeçtim. Gerek bireysel gerekse kurumsal yapıların  (özellikle siyasal partiler) şu dört ilkeye dikkat etmesi gerekir:

1-Dostların tavsiye ve uyarılarını dikkate almak. Ama cehaletin ve narsisimin en belirgin özelliği olan, ‘en doğru benim, en iyi bilen benim’ diyen kişi ve kuruluşlar en yapıcı eleştirileri bile husumet olarak algılar.

2-Düşmanların dediklerini dikkate almak. Düşman sizin en zayıf ve kötü yanlarınıza yönelik söz ve eylemde bulunur. Acaba bunlar doğru mu doğruysa bunları düzelteyim düşüncesi yerine düşmanca tutum sergilemek akıllı bir yaklaşım değildir. Eleştiri kültürünün gelişmediği yerde sizin hatanızı, yanlışınızı söyleyen herkes sizin düşmanınız olarak algılanmaktadır.

3-Başkalarında görüp de gıpta ettiğimiz şeyleri kendi hayatımızda uygulamak. Herkes (özellikle siyasetçiler) konuştuğunda Hz. Ömer adaletinden bahseder, ‘Bizler Mevlana’ların, Yunus Emre’lerin, Hacı Bektaşi Veli’lerin torunlarıyız. Biz insanlığa kardeşlik öğrettik, barış öğrettik’ derler. Ancak bunu hayatlarında göremezsiniz. Madem gıpta ediyorsunuz o halde hayatınızda uygulayın, yoksa yalan söylüyorsunuz, iki yüzlülük yapıyorsunuz.

4-Başkalarında görüp de kınadığınız, ayıpladığınız, suçladığınız şeyleri kendiniz yapmayın. Kimi konuştursan hırsızlıktan, yolsuzluktan, adam kayırmacılığından yakınıyor, ayıplıyor, suçluyor. Ancak bu kişiler görevde ise aynı şeyleri yapmaktan geri kalmıyor. Görevde değilse, henüz elinde o fırsat olmadığı için yakınıyor, ayıplıyor, suçluyor. Çünkü muhalefetteyken bu tür suçlamaları yapıp ancak iktidar olunca aynı şeyleri yapabiliyor.

Bu dört ilke doğru çalışmadığı için ister mizah yoluyla isterse doğrudan olsun eleştirinin bir anlamı kalmıyor. Kişisel tatmin oluyor ve aynı düşüncede olan %001 (On binde bir) kişinin hoşuna gidiyor.
 
Her şeye rağmen yazmak güzel bir duygu. Sokrates’in bir anısı bu konuda beni teselli ediyor. Sokrates şöyle anlatıyor. “Birgün kölelik karşıtı bir konuşmam sırasında yaşlı bir adam "bütün bunlar ne işe yarıyor? Sizin konuşmalarınız bir bit ısırmasından daha az etki yapıyor" demişti. "Belki de öyle" dedim. "Fakat ben yine de ısırmaya devam edeceğim.

 Ben de Sokrates gibi düşünüyorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar